“Şayet Bir Gün Çaresiz Kalırsanız, Bir Kurtarıcı Beklemeyin, Kurtarıcı Kendiniz Olun”

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski “Yalnız kaldık. Kimse bizim için savaşmak istemiyor. Bizi NATO’ya almak istemiyor, güvenlik garantisi vermekten korkuyorlar. Devletimizin müdafaasında tek başımıza kalıyoruz.” Dedi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşını planlarken ve başlatırken sadece milletine ve kendisine güvendi. Düşman tek bir devlet değildi. Düşmanın adresi belli değildi. Arkamızdan vuran dindaşlarımızın(!) sayısı da az değildi. İçimizde ki işbirlikçilerde düşmandan daha tehlikeliydi.
Mustafa Kemal 13 Ekim 1918 günü, Adana treninden inip de Haydarpaşa Rıhtımına ayak basınca karşılaştığı manzara şudur: 55 düşman gemisi, zafer bayraklarını açarak İstanbul Limanı’na girmektedirler. Bütün karşı sahiller Rumların, Yahudilerin, Levantenlerin sarhoş çığlıkları ve palikarya naraları ile çınlamaktadır.
Bu manzara karşısında kılı bile kıpırdamadan yanındakilere : “Geldikleri gibi giderler!” dedi. Bu inanmışlıktı, bu özgüvendi…
Sadece İstanbul mu? Hayır, yurdun dört bir yanı işgal altındaydı.
Fransızlar; “Adana benim” diyordu.
İngilizler; “Urfa, Maraş, Antep bizim” diyordu.
Yunan İzmir’e çıkmış zafer ilan ediyordu.
Antalya’ya, Konya’ya İtalyanlar el koymuştu.
Samsun’da İngilizler cirit atıyor, Ermeni ve Rumlar Türk’ü arkadan vuruyorlardı. Irak ve Filistin’i İngiliz almış, Suriye, Lübnan Fransız’a kalmış. İngiliz bayrağı yürekleri dağlarken, evliyalar şehri İstanbul için için kan ağlıyordu.
Ama Mustafa Kemal’de inanç vardı, iman vardı ve arkasında inanmış bir millet vardı!
Mustafa Kemal Atatürk nasıl bir süreçte mücadeleye başladığını 15 – 20 Ekim 1927’de 5 gün süreyle Türk ulusuna hitaben okuduğu Nutuk’ta söze şöyle başlar:
“19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım. Durum: …”
Bu başlangıç cümlesinin ardından 19 Mayıs 1919’daki durumu ayrıntılarıyla anlatır.
İstanbul’daki yönetim acz içindedir…
Anadolu, savaştan savaşa koşmaktan yorgun düşmüş yüzbinlerce evladını yitirmiştir…
Emperyalist ülkeler bu topraklara ilişkin planlarını saltanat yönetimiyle açıkça konuşmaktan çekinmeyecek kadar ileri gitmiştir… Ülkenin dört bir yanında emperyalistlerle işbirliğine yatkın eğilimler filizlenmektedir…
Buna karşın, bu toprakları vatan edinen insanların bağımsız yaşama duygusu körelmemiş, arayış içindedir…
Mustafa Kemal bu tabloyu, tek tek olay kahramanlarının adlarını da vererek ortaya serer. Gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatmaktan kaçınmaz. Çünkü kurtuluş ve kuruluş planlarını yıl yıl, hatta gün gün yapmış, adım adım alacağı kilometreleri hesaplamıştır. Yıllar sonra Kurtuluş Savaşı’nın öncesi ve sonrasına ilişkin ayrıntıları bilgileriyle ve belgeleriyle toplumla paylaşırken miladı 19 Mayıs 1919 olarak belirlemiştir. Çünkü bu tarih Atatürk’ün bir anlamda toplumsal doğum tarihidir.
Mustafa Kemal de o tabloyu zaten gelecek kuşaklara NUTUK’da bunun için anlatmıştır… Şartlar ne kadar kötü olursa olsun… Yılmayın… Teslim olmayın… Direnin… Bakın Biz böyle yaptık… Bu umutsuz şartlar altındaki ülkeyi kurtarıp pırıl pırıl bir Cumhuriyeti size teslim ettik…
Maalesef ki günümüzde yaşanan olaylara baktığımızda Atatürk’ün 100 yıl önce öngördüğü ve gösterdiği hedeflerin birisini bile uygulayacak bir lider dahi göremiyoruz. Hala bazı ülkeler güçlü ülkeleri kurtarıcıları gibi görmekte ve onlardan yardım dilenmektedirler.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin “Yalnız kaldık. Kimse bizim için savaşmak istemiyor. Bizi NATO’ya almak istemiyor, güvenlik garantisi vermekten korkuyorlar. Devletimizin müdafaasında tek başımıza kalıyoruz.” Diyerek sitem etmesi bunun en somut örneğidir.
Oysaki Mustafa Kemal Atatürk Türk Milletiyle beraber verdiği Kuruluş Savaşanı kazandıktan sonra bile milletine Nutuk’u okurken özgüven ve cesaret aşılayan şu sözlerle tarihe not düşmüştür.
Gençliğe Hitabe “Ey Türk Gençliği” diye başlayıp, “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Diye biter.
Büyük önder özetle “ŞAYET BİR GÜN ÇARESİZ KALIRSANIZ, BİR KURTARICI BEKLEMEYİN. KURTARICI KENDİNİZ OLUN.” Der.
Okumayanlar için “Nutuk” adeta her zor zamanda okunacak, en umutsuz şartlarda bile size umut veren aydınlık ve ateşleyici bir kitaptır. Her okuyuşta yüreğinizi yeni bir azim ve dirençle doldurur. Mutlaka okuyun ve okutun.