Fuat SÜMELİYazarlarımız

Modern Toplumun Sırtındaki Ağırlık

Karan Şekerleme

Modern dünyanın hızlı temposu, bizleri sadece fiziksel olarak değil, zihinsel ve duygusal olarak da yoruyor. Teknolojinin getirdiği kolaylıklar bile bir noktadan sonra hayatı karmaşıklaştırıyor. Sürekli bir şeylere yetişmeye, daha fazlasını başarmaya çalışırken, asıl ihtiyacımız olan içsel huzuru göz ardı ediyoruz. Toplumun üzerimize yüklediği beklentiler, sosyal medyanın dayattığı “mükemmel hayat” algısı ve ekonomik kaygılar, hepimizin sırtında bir kambur gibi büyüyor.

Sosyal medya, insanlara kendilerini kıyaslama tuzağını sunarken, tüketim kültürü de sürekli eksik olduğumuzu hissettiriyor. Bir telefonu bir yıl kullanınca eski kabul ediyor, kıyafetlerimizi modaya uydurmaya çalışıyor, yaşamımızı başkalarının gözünden değerli kılmaya uğraşıyoruz. Oysa mutluluğun maddi unsurlarla ölçüldüğü bir dünyada, içsel tatminin yeri giderek daralıyor. Çocuklarımız bile artık oyun oynamaktan çok, ekran başında vakit geçiriyor; dış dünyayı keşfetmek yerine sanal dünyaya bağımlı hale geliyorlar. Bir zamanlar sokakta oynayan çocukların sesi mahallelerde yankılanırken, şimdi bu seslerin yerini bildirim sesleri aldı.

Öte yandan, dijital çağın bir başka yüzü de bilgi bombardımanı. Sabah gözümüzü açtığımız anda haber akışına dalıyor, felaket haberleriyle güne başlıyoruz. Savaşlar, ekonomik krizler, doğal afetler… İnsan zihni bu kadar yükü kaldırmak için tasarlanmamışken, her gün bir felaketi normalleştirmek zorunda kalıyoruz. Duygularımızı yitirmeye başlıyor, acılara alışıyoruz. Ama alışmak çözüm değil. Örneğin, beklenen İstanbul depremi hepimizi tedirgin ediyor. Uzmanlar uyarıyor, geçmiş depremler bize acı hatıralar bırakıyor, fakat biz yine de yeterince önlem almıyoruz. Oysa korkuyla yaşamak yerine, bilinçlenmeli ve geleceğimizi güvence altına alacak adımlar atmalıyız.

Duygusal yorgunluğumuzun en büyük kaynaklarından biri de belirsizlikler. Yarın ne olacağını bilememenin verdiği kaygı, insanı derin bir çaresizlik içine sürüklüyor. Hayat pahalılığı, ekonomik krizler, işsizlik korkusu… Bunlar sadece bireysel sorunlar değil, toplumsal bir çöküşün işaretleri. Fakat bu durum karşısında elimiz kolumuz bağlı durmak yerine, dayanışmayı güçlendirmeli, birbirimize destek olmalıyız. Zira insan, yalnızca bireysel çabalarıyla değil, toplumun bir parçası olarak da güçlenir.

Ancak umut her zaman var. Bunca yükün altında ezilmemek için, bizi biz yapan değerlere sarılmalıyız. Ailemizle, dostlarımızla daha çok vakit geçirmeli, sanal dünyadan biraz uzaklaşıp gerçek hayata dokunmalıyız. Küçük bir çocuğun gülüşü, bir dost sohbeti, doğanın huzur veren sesi… Belki de yorgun ruhlarımızın en çok ihtiyacı olan şey, bu basit ama kıymetli anları fark etmek.

Sonuç olarak, bu duygusal kamburu sırtımızdan atmak bizim elimizde. Sosyal medyanın despotluğuna kapılmadan, tüketim çılgınlığının peşinden sürüklenmeden, gerçek mutluluğun maddiyatla değil, anlamlı ilişkilerle mümkün olduğunu hatırlamalıyız. Geleceğe dair korkularımızı eyleme dönüştürerek, hem kendimiz hem de çocuklarımız için daha güvenli bir dünya inşa etmeliyiz. Unutmayalım ki, biz değişirsek toplum da değişir. Ve belki o zaman, sırtımızdaki yükü biraz olsun hafifletebiliriz.

Bior Tarım Ürünleri

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu