Fuat SÜMELİYazarlarımız

Kimlik Ve Aidiyet Krizi: Müslümanların Yeni Bir Tarih Yapma Sorumluluğu

Karan Şekerleme

Tarih, yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda bugünün ve geleceğin bir inşasıdır. Ancak bu inşa, ancak düşünen, üreten ve nihai hakikate sorumlu bir bilinçle yaklaşan toplumlar tarafından gerçekleştirilebilir. Bugün İslam dünyasının içinde bulunduğu kimlik ve aidiyet krizi, üretkenlikten uzaklaşmamızın ve hakikate karşı sorumluluk bilincimizi yitirmemizin sonucudur. Kimliğini ve aidiyetini İslam’ın evrensel değerleriyle inşa edemeyen birey ve toplumlar, maalesef kararsız ve tutarsız bir şekilde savrulmaya devam etmektedir.

Kararsız Kimlikler ve Aidiyet Belirsizliği
Günümüz Müslüman toplumlarında bireylerin kimlik ve aidiyetlerini net bir şekilde tanımlamakta zorlandığını görüyoruz. Modern dünya düzeninin etkisiyle şekillenen bu kriz, bireyleri hem değerlerinden koparıyor hem de kararsız bir kişilik yapısına itiyor. Bugün, Müslüman gençlerin birçoğu, hayatlarını şekillendiren değerlerin ne olduğunu sorgularken, bir yandan da modern yaşamın cazibesine kapılarak kimliklerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Örneğin, bir Müslüman gencin sosyal medyada gördüğü yaşam tarzları, kendisine ait değerler ile arasında bir çatışma yaratabilir. Kimlik arayışında olan bu genç, İslam’ın adalet, ahlak ve merhamet gibi temel değerlerini benimsemek yerine, geçici ve yüzeysel popülerlikler uğruna değerlerinden ödün verebilmektedir. Bu aidiyet belirsizliği, bireyin davranışlarında, kararlarında ve duruşunda tutarsızlıklara neden olurken, toplumda da derin bir kimlik krizine yol açmaktadır.

Bu kriz, yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de kendini göstermektedir. Örneğin, Müslüman toplumların liderleri arasında, İslam’ın evrensel ilkeleri olan adalet ve hakikate dayalı yönetim anlayışını benimsemek yerine, milliyetçi, mezhepçi ya da pragmatik yaklaşımlara yönelenler bulunmaktadır. Bu durum, hem toplumsal güveni sarsmakta hem de İslam dünyasının birliğine zarar vermektedir.

Evrensel İslami Zihin ve Dar Zihniyet
İslam, evrensel bir medeniyet inşa etme potansiyeline sahip bir dindir. Bu potansiyel, düşünsel zenginliği ve çok boyutlu bir anlayışı beraberinde getirir. Tarih boyunca, İslam dünyasında akıl ve ilmi birleştiren büyük âlimler bu potansiyelin en somut örnekleridir. İbni Haldun, toplumların yükseliş ve çöküş dinamiklerini ele aldığı eserlerinde, tarihe yalnızca geçmişi anlatan bir alan olarak bakmamış, geleceği şekillendiren bir disiplin olarak yaklaşmıştır. Onun tarih felsefesi, bugünün ekonomik ve toplumsal sorunlarına ışık tutabilecek bir derinlik taşır.

İbni Sina, bilimsel düşüncenin öncüsü olarak modern tıbbın temellerini atmış, aynı zamanda felsefesiyle insan zihninin kapasitesini genişletmiştir. Bugün, Müslüman gençlerin İbni Sina’nın bilime yaptığı katkıları ve insanlığa sunduğu hizmetleri anlamaları, onların üretken bireyler olma yolunda ilham kaynağı olabilir.

Benzer şekilde, İbni Rüşd, akıl ve vahyin birbiriyle uyumlu olduğunu savunarak hem İslam dünyasında hem de Batı’da büyük bir dönüşüme öncülük etmiştir. Onun felsefesi, İslam’ın evrensel bir düşünce sistemi olarak insanlığa nasıl katkıda bulunabileceğini gösterir. Ancak ne yazık ki, bugün Müslüman toplumlar bu büyük düşünürlerin evrensel perspektifinden uzaklaşmış, yerel ve milliyetçi söylemlerin dar çerçevesine sıkışmıştır.

Yunus Emre’nin Evrensel Mesajı
Evrensel İslami zihniyetin bir diğer temsilcisi olan Yunus Emre, sevgi, hoşgörü ve insanlık değerlerini ön plana çıkaran bir yaklaşımı benimsemiştir. Yunus’un “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım” dizeleri, farklı kültürlerden ve inançlardan bireyleri bir araya getiren birleştirici bir anlayışı ifade eder. Ancak günümüzde, bu evrensel mesaj, milliyetçi ya da mezhepçi eğilimler nedeniyle gölgelenmiş durumdadır. Yunus’un insana bakışını anlayan bireyler, İslam toplumlarında birliği sağlayabilir ve insanlık için barış dolu bir gelecek inşa edebilir.

Çözüm: Evrensel Bir Bilinç İnşası
Müslümanların kimlik krizini aşması ve yeni bir tarih yazması için yeniden hakikate yönelmesi gerekmektedir. Ancak bu yönelim, sadece dini ritüellere odaklanmakla sınırlı kalmamalı; bireyler, toplumsal sorumluluklarını da yerine getiren bir bilinç geliştirmelidir. İslam’ın “Oku!” emri, sadece Kur’an’ı değil, aynı zamanda doğayı, toplumu, insanı ve tarihi okumayı da kapsamaktadır.

Bu bağlamda, İslam medeniyetinin altın çağındaki büyük düşünürlerden ilham almak önemlidir. İbni Haldun’un tarihsel analizleri, İslam toplumlarının bugün karşılaştığı siyasi ve ekonomik sorunlara ışık tutabilir. İbni Sina ve İbni Rüşd’ün bilimsel ve akılcı yaklaşımları, Müslümanların modern bilime ve teknolojiye katkıda bulunma potansiyelini hatırlatır. Yunus Emre’nin insani değerleri öne çıkaran felsefesi ise toplumsal birliği yeniden inşa etmek için bir rehberdir.

Sonuç
Yeni bir tarih yazmak, ancak evrensel bir zihin ve üretken bir kimlik inşası ile mümkündür. Müslümanlar olarak, nihai hakikate karşı sorumlu olma bilincimizi yeniden kazanmalı, İslam’ın evrensel değerlerini modern dünyaya entegre etmeliyiz. Şunu unutmamalıyız ki, hakikate dayalı bir bilinç geliştirmedikçe ve İslam’ın evrensel mesajını yeniden ihya etmedikçe, Müslümanlar olarak yeni bir tarih yazmamız mümkün olmayacaktır.

Her dönemde, evrensel bir bakış açısıyla kimliğini ve kişiliğini inşa eden bireylere ihtiyaç vardır. Bu bireyler, hakikate dayalı bir zihniyetle hareket ederek, İslam’ın evrensel değerlerini modern dünyanın sorunlarına çözüm olarak sunabilirler. Ancak bu şekilde, üretken bir toplum ve güçlü bir medeniyetin temelleri atılabilir. Bugünün Müslüman bireyleri olarak, geçmişin mirasını geleceğe taşıyacak olan sorumluluğumuzun farkında olmalıyız.

Bior Tarım Ürünleri

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu