Fuat SÜMELİYazarlarımız

İnsanlığın İstikameti

Hayat bir yol ise hiç şüphesiz insanda bir yolcudur. Bu yüzden insan bu yolculuğunda sağlam bir istikamete sahip olması gerekir. Bu istikametin bir gayesi ve bir marifeti olmalıdır. Yani insan bilemediğini bilmek, bulamadığını anlamak için çaba göstermelidir. 

Tabii istikamette yürüyebilmenin bir bedeli ve şartı olması gerekir. Öncelikle gönüldeki ateşi yakacak aleve ve tohumu sürükleyecek rüzgârı bulabilecek şeffaf bir yürekliliğe, cesarete, özgür, diri ve dirayetli bir ruha sahip olmak gerekir. Özgür ruha sahip olmak ise ruhu hapseden bütün derbent dar geçitlerden kurtulmakla olunur. Ruhunuzu bir mıknatıs gibi kendisine çeken serin ırmaklardan, kâşanelerin ihtişamından, rezidanslardan, sırça köşklerden, saray, yalı, malikâne, lüks araba ve şatafatlı hayatların cazibesinden sıyrılmakla ve rahat yüksek koltuk sevdaların kementlerinden ancak ve ancak kurtarmakla olur. Yoksa insanın ruhu nehirler üzerindeki çer çöp gibi esen her rüzgârda o yoldan bu yola istikametsizçe savrulur durur. 

İnsanlığın tarihsel serüveninde insan toplulukları zaman zaman bir istikamete sahip olmuşlar ve zaman zaman da istikametten çıkmışlardır. Bazen barbarlığı, zorbalığı, zulmü; inanç, ideoloji, değer ve sistem haline getirerek kendince istikamet belirlemiştir. Bazen de bir kaya gibi devinimsiz durup herhangi bir istikamete girememiştir. Oysa insan ancak hareket halinde olmak ve yolda olmakla bir istikamet üzerinde yol alabilir. Bu yolun hangi yol veya hangi istikamet üzerinde olduğu çok önemlidir;

Heva, hevesini ve arzusunu istikamet eden bir yol mu?

İdeolojisine tutsak olmuş bir istikamet mi?

Sınırını, sınıfını, sömürüsünü ve milletini yücelten bir istikamet mi?

Mal ve mülk sevdasıyla yanan bir istikamet mi?

İktidar hırsı ve güç tutkusu bir istikamet mi?

Ya da yaratıcısına bağlı yolda ve devinim halinde olarak ve yolunu yordamını sırat-ı müstakim ile birleştirerek, bu uğurda mücadele ve aksiyon alarak, hesap verilebilir bir hayatı yaşamakla istikamet sahibi olunur. Bu yolun dışında kalan tüm yollar eninde sonunda insanı huzursuzluğa ve parçalanmışlığa götürecektir. Bu yüzden bu gayri yolların terkini bizzat gerçekleştirerek tevhit istikametinin Rabbine yönelmek elzemdir. Başka amaç ve hedeflerle; insana ideal, gaye ve ütopya dayatarak bir nevi yaşam macerasını oyalayarak farkında olarak veya olmayarak aslında insanlığın istikametine barikat kurarak önüne karanlık, kirli ve kanlı yollar yaşamasına sebebiyet verilir. 

Sırat-ı müstakimin yolu ise sağlam ve yıkılmaz bir yoldur. Bu yolun mimarisi yolu her türlü korku, elem ve acıdan emin kılmıştır. Yolun doğası gereği kavis çizip yamulması yoktur. Yolun müntesiplerine geçici amaçlar için yolun bükülmesi söz konusu değildir. Bu yolun sayın yolcularına kaygan ve yamuk zeminlere göre tavır takınmayı, menfaatine, kitabına, araziye uymayı, kılıfına uydurma salahiyetleri yoktur, olamazda. Bu yolda insanın yaratıcısına iyi bir yolcu olması ve bütün karşılaşabileceği zorluklara göğüs germeyi sergileyecek iradeye sahip olması için ruhen, fikren ve zikren donanımlı olmak icap eder. Bu uzun yolda ayakta kalmak ve yolu başarıyla tamamlamak için ruhi, fikri ve zikri azığımızın yeterli olması gerekir. Bu azığı ancak yaratıcısının gönderdiği değerlere, ilkelere ve prensiplere uymakla elde edilir. Ve insanlığın kalibresini belirleyen bu değerler manzumesi kalitenin kemiyet ve keyfiyetiyle orantılı bir şekilde insanın hayatına tatbik edilir. 

Baktığımızda bu hayatın rüzgarında her insan için en yaşamsal misyon, insan olmak ve insan kalabilmektir. Ancak bu insan kalma görevi her toplum ve kişiler için geçerli değildir. Maalesef istikamet yönü belli olmayan toplumlar çok kolay bir şekilde insan olmaktan çıkabiliyorlar ve insana dönmeyi ret edebilmektedirler. Tabii bu reddediş beraberinde aklı, bilimi, güzeli, iyiyi, hukuku, adaleti, özgürlüğü, barışı da reddettiği anlamına geldiği gibi sırat-ı müstakimin yolunu da reddetmektedir. Zira bu değerler istikamet yolu ile hemhal olunca anlam kazanır. Çünkü hürriyetin, adaletin ve barışın olmadığı bir yerde insanlığa dair hiçbir değerin ve durumun olmasını beklenemez. Özgürlüğün, hukukun ve  barışın kölelikle, despotizmle ve şiddetle yok edildiği bir yerde dosdoğru yolu bulmak çok zordur ve böyle bir yer tabiri caizse cehennem haline gelmiş demektir. 

Bugün insanın kendi özünden uzaklaştığını görüyoruz. Kendi özünden uzaklaşan insanın doğru istikamete girmesi söz konusu olamıyor. Geçici ve mum gibi hemen sönen arzularla istikamet almaya çalışan insanlığın geldiği dünya ne yazık ki cehennem olmaktan başka bir çare bırakmıyor. Dünyanın her coğrafyası pare pare bir cehennem haline geldiği gibi, insanlar da dünyayı birbirine yakan cehennemlere dönüşmüşlerdir. Yaratıcı insanlığı sıratı müstakim yoluna davet ederken bu gerçeği en çıplak hali ile bizlere sunmaktadır. Bu yoldan ayrılmak dünyanın ve insanlığın başına felaket getireceğini ve cehenneme dönüştüreceğini ilkeler doğrultusunda sunmaktadır. Gerek yaratıcının hayat kitabı ve gerekse yaratıcının tabiat kitabı bizlere bu realiteyi sunuyor. Bu uyarıyı dinlemediğimiz takdirde hem tabiatı ve hem de birbirimizi yakmaya ve yeni cehennemlerle dünyayı savuran, çölleştiren, çoraklaştıran ve çökerten bir gaflet, dalalet ve hıyanet halinden çıkamayacağımızı unutmamalıyız.

İnsanın istikameti belirlenmiştir. İnsan bu istikamette en doğru şekilde yol almalıdır. Herkes bunun muhakemesi ve muhasebesi konusunda tefekkür etmesi, gerekir. Zira bu tefekkür olmadan sahte, sığ ve ilkel düşüncelerinin kırbaçlarıyla saadetin ve yüce hakikatlerin ışığını söndürüp karanlıklar içinde bocalayıp durmaktan bir şey elde edilmez. 

Tefekkür etmek bilgiye, hikmete, doğruya, güzele ve iyiye yöneliktir. Zira insanlık ağacı derin tefekkürler sayesinde ve hakikatin gücü ile insanlık bir yerde donmamakta ve buz tutmamaktadır. Bu tefekkürün meyvesi ile sürekli olarak daha gelişmiş hakikatlerin, güzelliklerin ve iyiliklerin peşinde koşmak zorunda bırakıyor. Yaratıcı bu güzellik ve iyiliklerin asıl sahibi olanla beraber sıratı müstakime doğru yol almasını temenni ediyor. Ancak insanlık; cehaleti, şiddeti ve fanatizmi esas alarak insanlığı ve dünyayı karanlık, kirli ve kanlı bir vahşet dairesine doğru mahkûm etmek için sürekli olarak var güçleriyle çabalıyorlar. İlimle, düşünmeyle ve istikamet ile işi olmayanların bildikleri tek şey, ölmek ve öldürmektir. Onlardan başka bir şey bekleyemesin. 

İnsan saadete ve müreffeh bir hayata ancak onu yaratan yaratıcısının ona çizdiği istikamet üzerine yol almasıyla kavuşabilir. Bu şekilde kendini gerçekleştirme imkânını bulabilir ve hayatı idrak edecek olgunluğa erişebilir. Bu düzeye gelmeden sahici anlamda insan olmak mümkün görünmüyor. Yoksa insanın heva ve hevesinin doğrultusunda çizeceği her bağlılık onu çok farklı bir istikamete yönlendirir. Her ayrı istikamet ise insanı sırat-ı müstakime götürecek sebat etme iradesini ortadan kaldırır. 

Son olarak unutmamamız gereken şey; insan hayatının realitesi ancak yaratıcısının onu çağırdığı ve ona çizdiği sırat-ı müstakimin güdümünde istikamet almasıyla mutmain olabilir. Yoksa en başta belirtiğimiz gibi: “insanın ruhu nehirler üzerindeki çer çöp gibi esen her rüzgârda o yoldan bu yola istikametsizçe savrulur durur.” Prensibi gerçekleşmiş ve hayat bulmuş olur. Kendini gerçekleşen insan buna cevaz vermez. Ancak ilkesi ve değeri olmayan insan ise buna seve seve onay verir.

İnsan bu hayatta akıl, mantık ve fikir örgüsünü iyi kurması gerekir. Şayet insaf, irfan, izan ve erdem kaynaklı bir hayat yaşamak istiyorsa. Bunu da doğru bir istikamet ve sağlıklı bir düşünce etrafında yoğunlaştırarak yapabilir. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu