“Cumhuriyet Bizi Kapatmadı, Biz Kendi Kendimizi Kapattık”
Giriş Notu: Yazımın başlığı 1866 yılında Şeyhülislâmlığa bağlı olarak kurulan ve tarikatları denetlemekle görevli bir müessese olan Meclis-i Meşayih’in eski başkanı Şeyh Saffet ve diğer şeyhlerin tarikatlarda ki çürümeyi gördükten sonra Takke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu”nun kabul edilmesi üzerine yaptığı bir konuşmasından alınmıştır.
Bence; Bilgiye ulaşımın son derece kolaylaştığı, eğitimin yaygın hale geldiği günümüz dünyasında insanlar dinlerini ve onun en ince ayrıntılarını öğrenmek konusunda hiçbir şeyhe, cemaat liderine ve kerameti kendinden menkul sözde ulemaya aslında muhtaç değildirler.
Artık şeyh, derviş, mürit devri kapanmıştır.
Cemaat ve tarikat devri de kapanmıştır.
Bugün artık, din konusunda da söz, eğitilmiş ve alanında uzmanlaşmış gerçek din adamlarınındır, bilimindir, bilim insanlarınındır, öğretmenlerindir.
Camilerimizde görev yapan din adamlarımızın bile neredeyse tamamının kendi alanında eğitim görmüş ve insanlarımıza dini konularda olsun, sosyal hayatla ilgili olsun rehberlik yapacak düzeyde olduklarına inanıyorum.
Günümüzde artık tarikat ve cemaatlerin o eski mistik yapısı bozulduğundan dolayı amaçları dışına çıktıkları bariz şekilde görülmektedir.
Şimdi geçmişte olduğu gibi günümüz Türkiye’sinde ki tarikat ve cemaatlerin neler yaptıklarına bakalım.
Önce bu soruların cevabını vermek lazım.
Tarikatlarda güç sahibi olma isteği var mıdır?
Tarikatlarda devleti kıyısından köşesinde de olsa yönetme isteği var mıdır?
Tarikatlarda devletin tamamını ele geçirmek için “darbe teşebbüsü” yapan var mıdır?
Tarikatlarda her bakanlıkta kadrolaşma isteği var mıdır?
Tarikatlarda devletin her makamında kadrolaşma isteği var mıdır?
Tarikatlarda maddi güç sağlama isteği var mıdır?
Tarikatlarda siyasi partileri belli çıkarlara koşuluyla destekleme var mıdır?
Tarikatlarda kendilerine karşı ayrıcalıklı davranılma isteği var mıdır?
Tarikatlarda kendi içlerinde rant kavgası var mıdır?
Tarikatlar arasında en çok mürit toplama yarışı var mıdır?
Tarikatçıların kutsal topraklarda bile para toplama yüzünden bir birleriyle kavga ettiğini bilen var mıdır?
Tarikatlarda taciz olayları var mıdır?
Tarikatlarda tecavüz olayları var mıdır?
Tarikatlarda cumhuriyete, devrimlere ve Atatürk’e karşı bir kin ve nefret var mıdır?
Tarikatlarda ötekileştirme, kendisinden olmayanları dinden çıkmakla suçlamak, İslam’ı kendine göre yorumlama var mıdır?
Tarikatlarda camide cinayet işleyen var mıdır?
Tarikat yurtlarında diri diri yanan kız çocukları oldu mu?
Tarikatların denetlendiğini hiç duydunuz mu?
Tarikatların devasa gelir kaynaklarının kaynağı soruldu mu, devlete tek kuruş vergi verdiklerini duydunuz mu?
Bu sorulardan bir tanesine “hayır” diyebildiniz mi?
Birkaç tarikat dışında geçmişte de tarikatlar bu durumdaydı.
Geçmişte de Osmanlı devletini kemirerek sonunu hazırladılar.
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde bu yapı iyiden iyiye bozulmuştu.
“Erdemlik ve güzelliklerin yerini sahte gösteriş, sömürü, servet, nüfuz ve ikbal kazanma hevesleri, vergi kaçakçılığı, tembellik, meskenet, hurafeler, uydurma kerametler, asılsız menkıbeler almıştı.
Saf insanların dini duyguları kurnaz şeyhler elinde ikbal, menfaat ve nüfuz çıkarları için kullanılır olmuştu. 1925 yılında tekkeler ve zaviyeler gibi İslam dininin zorunlu kılmadığı kuruluşların kapatılmasına karar verilmiştir.”
1925 yılında Takke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili kanun teklifi verildiğinde Tekkeleri denetlemek ve idarî işlerine bakmak üzere 1866 yılında şeyhülislâmlığa bağlı olarak kurulan bir müessese olan Meclis-i Meşayih’in eski başkanı Şeyh Saffet bile kanunun lehinde konuşmuş, tekkelerin kapatılması yönünde oy kullanmıştır.
Zaten o günkü tarikat şeyhleri, “Cumhuriyet bizi kapatmadı, biz kendi kendimizi kapattık” diyerek itirafta bulunmuşlardır. Kapatılmış olmalarına rağmen gün geçtikçe sayılarını ve etkinliklerini artırmaya devam etmişlerdir.(M.Nuri Yılmaz)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti birçok sebep ve gerekçeye dayalı olarak tarikatları yasakladı, tekkeleri kapattı, ama bunların faaliyetleri yok olmadı. Yerin altına indiler, gizlendiler, gözlerden ve denetimden uzak olarak varlıklarını sürdürerek cumhuriyete karşıda yıpratıcı çalışmalarını aralıksız sürdürdüler.
Ve günümüzde gittikçe de sahtelikleri, acayiplikleri, rezillikleri, cehaletleriyle olumsuz tüm örnekleri gözlerimizin önüne serdiler.
Mehmet Nuri Yılmaz hocanın tarikatlar üzerine yazdığı bir yazısında belirttiği gibi;
Vatandaşlarımız, kendilerinin temiz dini duygularını kullanarak siyasi ve ticari emellerine alet etmek isteyenlere karşı uyanık olmalılardır.
Politikacılarımız da bunları oy deposu olarak görüp kendi çıkarları için kullanmaktan vazgeçmelilerdir.
Ayrıca din eğitim ve öğretimi ezberci, şekilci ve yüzeysel olmaktan çıkarılmalı, objektif, bilimsel ve modern pedagojik esaslar üzerine kurulmalıdır.
Bu konuda uyarıcı, seviyeli yayınlar yapılmalıdır. Aydınlarımız, medya ve akademisyenlere bu konuda büyük görevler düşmektedir. Tek çıkar yol, cehaletle savaşmaktır.
Ve en önemlisi de Diyanet İşleri Başkanlığının bu tarikat ve cemaatlerin üzerine ciddi şekilde gitmesi, bunların kapatılması için hükümetle ortak hareket etmenin çalışmalarına başlamalıdır.
İnsanımızın dinimiz ile ilgili duyacağı rehberliği, devletin dini konularda tek yol göstericisi diyanet üstlenmeli ve yerine getirmelidir. Her kafadan bir ses çıktığı sürece dinimiz bile bundan zarar görecektir, yanlış anlaşılmalara fırsat verecektir. Diyanette bu kadar din görevlisi varken tarikat ve cemaatlerin kitleleri kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeleri, kendi saflarına katmaları kabul edilebilir bir şey değildir.
Diyanet ve hükümet mutlaka bunların üzerine gitmeli ve gereğini yapmalıdır.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk yıllar önceden bunları görüp amaçlarını bildiği için Takke ve zaviyeleri kapatma kanunu çıktıktan sonra;
“Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. Hayatta en hakki mürşit ilimdir, fendir. En doğru, en hakiki tarikat; uygarlık yoludur.”
“Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımıyoruz.”
“Bizi yanlış yola sevk eden habisler, büyük ölçüde din perdesine bürünmüşler, saf ve nezih halkımızı, hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melânetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar. Hâlbuki elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız, hepimiz dindarız. Artık bizim dinin icabını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur…”demiştir.
Şimdi yukarıda ki soruları cevaplandırdıktan sonra tarikat ve cemaatlere hala ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Ali Galip AKYILDIRIM