Toplumun Ve İnsanın Acıyla İlişkisi
İnsan, acılarıyla arasına sağlıklı bir ilişki kurmayı öğrenmelidir. Anlam da bulmalıdır. Eğer insan acıların da anlam buluyorsa ve acılarını yönetebiliyorsa başkalarının acısına da ilgi duyar. Başlarının acılarıyla da ilgilendiğimizde insanlık vazifesini kullanmış oluyoruz. Bu insanlar için önemli bir detay haline gelir.
Günümüzde acısıyla baş etmeyen veya acısından korkan ya da başkalarının acısına karşı ilgisiz kalan bir duyarsız topluluğu var. Dünyada bu kadar savaş, açlık, yoksulluk, çocuk istismarı, kadın cinayetleri, taciz-tecavüz, emek sömürüsü, hayvan ve doğa katliamı gibi durumların getirdiği insanlık sorunlarına ve insanlığın içinde bulunduğu acılara karşı bir kayıtsızlık var. Sanki bu acıları görmek, duymak ve hissetmek istemeyen ve bu acılardan kaçan bir toplumluk var.
Topluma şunu soralım; acılarınıza ve insanın ve insanlığın ve ötekinin acılarına ya da insanlığın acılarına karşı bir ilginiz, alakanız veya temayülünüz ya da yakınlığınız ne durumdadır?
Bu sorunun cevabını eylemsel hayatın getirdiği yaşanmışlıklara bakarak cevaplarsak; adeta acılara karşı anestezi olmuş bir topluluk görürüz. Hiçbir şekilde insanın ve insanlığın içinde bulduğu acılara karşı bir ızdırap çeken, kederli olan, sıkıntı duyan muzdarip bir toplumun olduğundan bahsetmeyiz.
Peki, acıdan firar etmek ve acıyı tümden yok sayarak mutluluğa giden bir yolu tasavvur etmek mümkün mü?
Yaşamımızda yeteri kadar bezginlik, bıkkınlık ve sorun var deyip, acıyı ve sıkıntıyı görmezden gelerek veya onu hayatımızdan çıkarmaya çalışarak mutlu olabilir miyiz?
Acıyı bir iğneli fıçı gibi mi göreceğiz yoksa bizi geliştiren, pişiren, olgunlaştıran şey mi olarak göreceğiz yani acının hayatımızdaki yeri ve fonksiyonu nasıl konumlandıracağız?
Hiç şüphesiz “anlam” insan davranışlarını şekillendiren çok güçlü bir faktördür. İnsanın eylemlerini yönlendirir. Aynı zamanda hayat motivasyonunu belirler ve soyut değerler/normlar doğrultusunda kendisini düzenlemesini sağlar. Anlam, hem kişisel hem de toplumsal bir kondisyon taşır. Toplumsal kondisyon, kişisel anlamların oluşumunda önemli bir rol oynar ve kişisel anlamlara bir çerçeve sunar. İşte insanı ve toplumu değerli kılan “anlam”dır. Ve anlamın ortaya çıkması, gelişmesi, büyümesi ve önemli hale gelmesi için acının da çok büyük bir katkısı vardır. Çünkü insan, hadd-i zatında yapısı gereği terbiye olması gereken bir varlıktır. Acı bizleri terbiye eder. Bu yüzden acıyı, derdi, sıkıntıyı yok saymak, uyuşturmak, geçiştirmek amaç olmaması gerekir. Bilakis uyuşmak değil acının ve kederin bizi güçlendirmesine ve yaşamımızı hayata geçirecek, hayat bulacağımız, hayat olacağımız ve hayat sunacağımız ve her acıyla yeniden ve her dem diriliş imkânı bulabileceğimiz bir yaklaşımla hareket etmemiz gerekir. Yani acının; “geliştiren, pişiren, dönüştüren, olgunlaştıran ve arındıran” özelliklerinden mahrum kalmamak lazım. Bu yüzden derdiniz yoksa dahi bir başkasının derdiyle, acısıyla, kederliyle ilgilenin.
Yaşadığımız toplumun hayatlarındaki acıları; felsefi, psikolojik, dini, siyasi ve sosyolojik açıdan resmini çekerek ve günümüz toplumunun üstünü örttüğü çıkmazları, döngüleri ve sorunları farklı boyutlarıyla bilmemiz ve bunlara kayıtsız kalmamız gerekir. Yaşanan acıların her birinin bir şifre, bir kod taşıdığını ve bu kodların-şifrelerin de toplumu anlamanın anahtarı olduğunu bilincini taşımamız gerekir. Velhasılıkelam bir toplumun acıyla ilişkilerine bakarak o toplumun nasıl bir toplum olduğunu ortaya koymak mümkündür. Şöyle bir örnek verirsek; bugün dünyada bu kadar savaş, açlık, yoksulluk, işkence, ölüm ve çocuk-kadın istismarları varken dünyanın bu acılara kayıtsız kalması, dünyada yaşayan toplumun iyi bir toplum olmadığı söylemek mümkündür.
Hayatımızdan acıyı çıkardığımız zaman geriye fazla bir şey kalmaz! Acısız bir hayatla mutlak bir mutluluk elde edilmez. Acı, yaşamın içerisinden çıkarıldığı zaman, yaşamın bütün kabuğu soyulmuş oluyor. Örneğin, sanatın onu üreten sanatçıların en büyük motivasyonu ve itici güçleri acı olmuştur. Bir sürü yazarı büyük yazar yapan acıya olan duyarlıklarıdır. Bu yüzden sanatın ve üretmenin rahmi acıdır dersek yanlış söylemiş olmayız. Şu bir gerçek ki; acıyı hayattan tamamen çıkarmak veya mutluluğu onun mutlak yokluğu üzerine inşa etmeye çalışmak, insanın kendini aldatmasından başka bir şey değildir. Mücadeleyle, akılla, bilimle, duyarlılıkla ve tırnaklarımızla kazıya kazıya ortaya benliğimizi ve insanlığı aydınlatacak şeylere müdahil olmalıyız. Bu da toplumun insanlık acılarının üstesinden gelmesiyle olur.