Fuat SÜMELİYazarlarımız

Suskunluğun Acısı!

Bambu ağaçlarını bilirsiniz. Hani mobilyalarda ve ev dekorasyonlarında sıkça kullanılır. Özellikle bahçelerde görmüşsünüz motifli kobra masa ve sandalyelerin yapımında. Aynı zamanda yere ışığın çok az ulaştığı yoğun ağaçlı ormanlarda yetişiyor. Çok hızlı büyüyen bir ağaçtır. O kadar hızlı büyüyor ki bazı türleri özellikle günde bir metreye kadar büyüyor. Herhalde güneşe olan sevdasından olacak ki güçlü bir evrimsel baskıyla güneşe doğru çok uzarlar. İşte bambu ağaçları nasıl hızlı büyüyüp uzuyorsa tabiri caizse toplumda adeta hızlı bir şekilde suskun sarmalına doğru büyüyüp gitmektedir.

İnsanların çoğu güçlü, baskın ve çoğunluğun fikrine yanlışta olsa kapılıp gidiyor. Konuşması gereken zamanlarda, ses vermesi beklenen durumlarda sükût orucu niyetiyle susmayı tercih ediyor. 

Neden suskunuz?

Gerçek düşünce ve inançlarımızı dile getirmekten kaçınmak mı istiyoruz?

Toplum tarafından dışlanacağız düşüncesiyle sahip olduğumuz düşünceyi saklamak mı istiyoruz?

Maddi veya manevi baskı altına gireceğiz bu yüzden toplumla uyumlu bir yaşama isteğimiz olduğu için mi?

Konforumuzun bozulmasından korktuğumuz için mi?

Tüketim çılgınlığıyla istek ve arzularımızın doyumundan zaman bulmadığımız için mi?

Herhangi bir toplumsal ve bireysel bilinçten mahrum olduğumuz için mi?

Sözün kıymeti veya hükmü kalmadığı için mi?

Konuşma takatimiz tükendiği ve yalnız kaldığımız için mi?

Yoksa alıştığımız yaşam koşulları bizi sarmaladığı için mi?

Hani konuşursak iyi-kötü olan kurulu düzenimizin bozulacağından kuşkulandığımız için mi?

Çoğunluk müptelasına uymak isteğimiz olduğu için mi?

Ya da bilinçli bir tercih veya sinsi bir tuzak olduğu için mi susuyoruz?

Bütün bu unsurların içinde olduğu bir suskunluk paketi ile karşı karşıyayız.

Çoğunluğa uyum sağlama eğilimi içimize yerleşmiş bir kere, çoğunluk diyorsa; “mutlaka doğrudur” anlayışı hâkimdir. Çünkü dışlanmak istemiyoruz, çekiniyoruz dışlanmaktan. Çoğunluğun kınanmasından korkuyoruz. Hele hele fincancı katırlarını maazallah ürkütmek işimize hiç gelmiyor. Aman gücü kızdırmayın! Gücün hoşuna gitmeyecek şeylerden sakının ve bu yönde menfi bir davranışta bulunmayalım! Tabii hal böyle olunca hakikatin ipine tutunmak yerine, arzuların ve isteklerin ipine tutunmak zorunluluğu hissediliyor. Ya da bu ölümcül sessizlikler ve suskunluklar; düşünce ve fikir kısırlığından da dolayı olabilir ya da korkunun esiri olmasından da olabilir.

Doğruları dile getirmekten çekinen bir topluluk hiçbir zaman iflah olmaz! Hakikatin ipinden ayrılanlar; dirayetsiz ve kifayetsiz azgınların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Suskun kalmak bizim karakterimiz veya kaderimiz olmamalıdır. Hep susma hakkımız devreye girmemelidir. Bazen de sesimiz doğrunun yolunda haykırmalıdır! Zülfü yâre dokunmadan haksızlığı bertaraf edemeyiz.

Yeryüzünü kasıp kavuran bunca zulüm, acı, ölüm, taciz, tecavüz, zillet, zulmet, zorbalık, şer, şiddet başını alıp giderken, artık bir zahmet ses vermenin vakti gelmedi mi? Yoksa insanlık adına yol almamız mümkün olamaz! Zaten ne zaman “uydum kalabalığına” tabi olduysak vicdanımızın sesi ve soluğu çıkmaz oldu.

Zulüm karşısında, haksızlık karşısında susmak bilin ki insanı körleştirir, sindirir, silikleştirir ve sürüleştirir.

En azında gürültüsü, şiddeti yüksek haksızlıkların karşısında sessiz kalmamak lazım.  İnsan gerçeği gizleyerek büyük sorumluluğun vebalinin altına girmemelidir. Sessiz kalmanın ve susmanın acı sonuçlarını maalesef yeterince idrak edemiyoruz. Sustukça yarın bir gün sıranın bize geleceğini unutmamalıyız. Zulüm bir kara veba gibidir. Veba zatürresi olan kişi nasıl öksürme esnasında havaya attığı damlacıkların sağlam kişiler tarafından solunum yoluyla alınmasıyla kendisine bulaşırsa aynı şekilde zulüm karşısında statik duran kişide; zulmün yarın bir gün kendisine de yansıyamayacağından emin değildir.

Sorgulamayan ve aynı zamanda doğru ve hakikati savunamayanların akıbetleri az çok bellidir. Konuşmayı hep başkalarından bekleyemezsiniz!

Konuşur gibi de yapmayacağız. İçten, gönülden hakikatin tercümanı, haklılığın şahidi olmak için çalışacağız. Daima sessiz yığınların sesi, sindirilmiş kitlelerin aktif vicdanı, geleceğin muştusu, yarınların güçlü umudu olmak için bütün gayretimizi ve çabamızı sergilemeliyiz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu