Gerçek Liderin İzinde Yürümek
Osmanlı yöneticilerinin halktan kopukluğunu halkın cehaletinin, yoksulluğunun ve ezilmişliğinin en önemli nedeni olarak gören Atatürk; Cumhuriyet yöneticilerinin halkla iç içe olan, halkın sorunlarını halkın gözüyle görebilen, kendi kusurlarını halkın eksiği saymayan, eksikliklerinin özeleştirisini yapabilen akılcı, ilkeli, çağdaş ve hepsinden önemlisi halkını seven halkın mutluluğunu kendi mutluluğu olarak görebilen insanlar olmasını istemiştir.
Atatürk, sık sık yurt gezilerine çıkmış, halkla iç içe olmuş, halkın koşullarını, beklentilerini ve yapabileceklerini halkın gözüyle görmüş ve önemli devrimleri bu çerçevede yapmıştır.
Bazılarının ileri sürdüğü gibi O, devrimleri halka rağmen değil, yüzyıllardır halkın kutsal değerlerini sömüren, halkın cehaletin ve yoksulluğundan beslenen halk düşmanı yobazlara rağmen yapmıştır.
SARAYDAN, KÖŞKTEN BAKMAYACAKSIN HALKA!
Antalya’ya gidiş Yozgat’tan dönüş, kar, kış…
Çankaya Köşkü’nün rahat ve sıcak salonlarına dönüşte Mustafa Kemal çevresindekilere şu hikâyeyi anlatır:
“Biz Harbiye’de öğrenci iken, okulun sobaları yanmazdı.
Bütün kış, titreşir dururduk.
Nihayet bir gün arkadaşlar beni müdüre çıkarmak için seçtiler.
Müdür, Zülüflü İsmail Paşa adında bir saray adamı idi.
Müsaade aldık, huzura çıktık; önce Padişaha sonra müdüre dualarımızı arz ettik.
Nihayet, maksada geldik, işi anlatmak istedik.
Ama müdür, daha ilk cümlelerde kükredi: “Ne soğuğu be nankörler! Padişah nimeti gözünüze dizinize dursun. Görmüyor musunuz? Sobalar nasıl gürül gürül yanıyor. Defolun buradan!”
Gerçekten, müdürün sobası gürül gürül yanıyordu.
Müdür, buram buram terliyordu, sıcaktan göğsünü bağrını açmıştı ve zannediyordu ki, bütün okulun sobaları da böyle yanar…
Çocuklar, biz bu Çankaya Köşkü’nde, bazen, galiba bu Zülüflü İsmail Paşa gibi kendimizi aldatıyoruz…”
İşte Mustafa Kemal sadece gerçekçi değil, özeleştiriden çekinmeyen açık sözlü bir gerçekçi idi.
Zaman zaman gerçekten, kendini çevresinde esen havaya kaptırmayan lider yoktur.
Bütün liderlerin yaşamlarında bir an gelir ki, liderle gerçeklerin arasına, her liderin bilinç altında yaşayan beşeri içgüdülerinin hatta beşeri zaaflarının perdesi girebilir.
Ama, gerçek lider odur ki, yapay olan, iğreti olan perdenin arkasında kalmaz ve eriyip gitmez. (Noelle ROGER, Olaylar ve Atatürk, s.39)
Atatürk’ün liderlik anlayışını ve liderliğini gördükten sonra diyorum ki;
EY LİDER!
VATANDAŞA ÖYLE KONUŞ Kİ;
Senin her konuşmandan çok büyük zevk alsın.Kendisini güvende hissetsin.
VATANDAŞA ÖYLE DOKUN Kİ;
Seni yüreğinin en ücra köşesinde hissetsin.
VATANDAŞA ÖYLE BİR GÜVEN VER Kİ;
Tüm korkularından arınsın.
VATANDAŞA ÖYLE BİR DİL KULLAN Kİ;
Ağzından çıkan her kelimeye hayranlık duysun.
VATANDAŞA ÖYLE BİR CESARET VER Kİ;
Senin yanlışlarını yüzüne karşı söylesin.
VATANDAŞA ÖYLE SICAK BAK Kİ;
Ömrü boyunca o bakışı hatırladıkça içi ısınsın.
VATANDAŞA ADALETTEN ÖYLE BAHSET Kİ,
Bu ülkede asla zulme uğramayacağını düşünsün.
VATANDAŞI DİNLERKEN ÖYLE SABIR GÖSTER Kİ,
Bir daha ki sefere, senin yanına ailesini de, anasını da alıp gelsin.
VATANDAŞI ÖYLE BİRLEŞTİR Kİ,
Birlik ve beraberlikleri ebedi olsun.
SANA OY VEREN VERMEYEN VATANDAŞIN UMUDUNU ÖYLE CANLI TUT Kİ,
Seni içinden geldiği gibi sevsin, seni ülke için bir şans olarak görsün.
HAKLI KONULARDA DÜNYAYA ÖYLE SESLEN Kİ,
Dünya devletleri seni ayakta alkışlasın.
SENİN GİBİ DÜŞÜNMEYENLERE DÜŞÜNCENİ ÖYLE BİR ANLAT Kİ;
Arkandan gelenlerin sayısı katlanarak artsın.
MUHALEFETİ ÖYLE KARŞILA Kİ,
Senin yaklaşımını, saygını gördükçe kendisinde ki eksikliği görsün.
SANA OY VEREN VERMEYEN VATANDAŞINA ÖYLE DAVRAN Kİ,
Başka ülkelerin liderlerine bakıp seninle gurur duysun.
SENİN GİBİ DÜŞÜNMEYENLERE HADDİNİ BİLDİRME,
Beraber yürüyebileceğin yolu göster.
VE HALKINA KENDİNİ ÖYLE BİR ÖZLET Kİ,
Televizyonlarını sadece seni görmek, sesini duymak için açsınlar.
Ali Galip Akyıldırım