İnsan ve Vicdan
Vicdan; kaliteli bir insan olmamızın temel göstergelerinden belki de en önemlisidir. Aynı zamanda bizleri diğer canlılardan ayıran fıtratımıza yerleştirilmiş önemli bir özelliktir. Vicdan sayesinde kendi niyetimizi veya davranışlarımızın hakkında ahlaki değerlerimizi temel alarak yaptıklarımızı veya yapacaklarımızı ölçüp biçtiğimiz önemli bir kişilik özelliğinin oluşmasını sağlar.
İnsanlar öz ve şekilden müteşekkil olur. İnsanın özü dediğimiz şey aslında; insanın yüreğinde, içinde, kalbinde ve fıtratında taşıdığı ve vicdan adını verdiğimiz en temel insani unsurdur.
Vicdan sayesinde dünya ile/ varlıkla ile/ bütün bir evren ile/ duygudaşlık ve eşduyum hissiyatını kurarız. Aynı zamanda vicdanın önemli bir misyonu da: insan ve diğer canlı varlıkların yaşadıkları her türlü olay, durum, sorun, acı, keder, sıkıntı karşısında onların duygu duruma duyarlılık, incelik, hassasiyet göstermesini tetikler. Vicdan aynı zamanda; hassasiyetli olmayı ve hususiyeti canlı kılmayı pekiştirir. Vicdanlı olan insan; duyarlıdır, sorumluluk duygusu ile hareket eder, her zaman aktif olmayı önceler, iyilik yapmayı sever, ince anlayışlıdır, sevgi, acıma, merhamet faktörler ile müteyakkız olur. Harekete geçme potansiyelini kullanır ve sorun çözme bilinci ile hareket eder.
Diğer bütün her şeyde olduğu gibi vicdana da iyi bakılmadığında; deforme olabilmekte, kırılabilmekte, katılaşabilmekte ve zaman ile buhar olup uçup gitmektedir. Bu zaviyeden ele alındığında vicdanımızın dinamik bir şekilde yaşayıp, gelişmesini ve dönüşmesi sağlamamız için, ona mutlaka güzel bir şekilde bakım yapmamız gerekir. Aynı şekilde vicdani duygu ve düşüncelerimizi artırmamız, insani mizacımıza, fıtratımıza haslet ve ahlaka değer vermemiz gerekir. Vicdanın yok olup ölmemesi, çürüyüp bozulmaması, tükenmemesi için insan ve diğer tüm canlıların acısını, sorununu, sıkıntısını ve ıstıraplarını paylaşmak ve de fedakârlık yapmak, aynı zamanda özgecil olup infakta bulunmak, malımızla hayatımızla mağdur ve mazlumların yanında olmamız, onları görmemiz lazımdır.
Peki, şu an dünyanın genel tablosuna baktığımızda işlenen dinamik bir vicdandan bahsedebilir misiniz?
Maalesef dünyadaki bir sürü sorun gelişip büyümektedir. Bu sorunların müsebbibi vicdani acıdan duyarsız davranılmasından mütevellit meydana geliyor. Bugün savaşların olmasından tutun yoksulluk, çevre kirliği, çocuk istismarı, kadına şiddet, israf, yangın, açlık, suç ve şiddet sorunları gibi çok sayıda sorun vicdanın işlenmemesinden kaynaklıdır.
Aslında vicdan insanın fıtratında mevcut ve verili olarak gelmiştir. Vicdan olmadığı için vicdansızlık olmuyor. Vicdan kullanılmadığı için vicdansızlık oluyor. Aynı şekilde akıl olmadığı için değil, kullanmadığı için akılsızlık meydana geliyor. İrade olmadığı için değil, kullanmadığı için iradesizlik oluyor. Bu yüzden vicdanı kullanmayıp onun üzerini örterseniz, ağzını kapatır susturursanız, kulağını tıkayıp duymasını engellerseniz vicdan artık size ses vermez. Böylece vicdan sessiz, sönük, statik, durgun, pasif ve uyuyan bir vicdan haline gelip, yok hükmüne girer. Vicdan; ancak duyarlılığı oranında uyanıp aktif hale gelebilir.
Vicdanını pasifleştirilmiş, insanlığını zedelemiş, birlik beraberlik, dayanışma, verme ve paylaşma dürtü ve duygusundan yoksun bir insanın hem insanlığına hem de çevresine ne yazık ki verebileceği hiçbir şey yoktur.
Ne hazindir ki, bugün ilke ve değerlere tabi olduğunu dile getiren insanlık, hak hukuk ve adaletten dem vururken insani ve vicdani noktada sınıfta kaldıklarını net bir şekilde görüyoruz. Bu da demek oluyor ki, vicdan bir nevi teoride kalıyor pratikte bunun yansıması olan sosyal, siyasal, ahlaki, toplumsal ve ticari alanlarda karşılığı olmayan kuru bir bilgiden ibaret olduğunu görüyoruz.
Günümüzde vicdan yoksunu kişiler dünyayı bir veba gibi kaplayıp, her türlü karanlık, kötülük ve zulümlere başvururken, kendine vicdan misyonu biçmiş insanların her türlü zulüm, baskı, haksızlıklara karşı sessiz, sakin ve seyirci kalması ve de neme lazımcı bir tavır, duruş ve tutum sergilemesi çok iç acıtan ve kabul edilmesi güç bela bir durumdur.
Vicdansızlar kadar, vicdanlılar da aktif, aksiyonlu, pratik, mücadeleci ve sahada olmadıkça yeryüzü yaşanabilir bir yer olmaktan çıkacak, fitne, fesat ve kan dökme daha da çoğalıp büyüyecektir. Bu durum tabiatın mutlak kanunları kadar geçerlidir. Bu yüzden kendine iyiyi, güzeli, doğruyu ilke eden insanların mutlaka vicdanını harekete geçirmeli, güzellikler yapmaya devam etmeli ve her türlü kötülük ve karanlığı bertaraf edip, engellemeye var gücü ile çalışmalıdır.
Aslında bizi iyiye, doğruya, dürüstlüğe, ilkeli ve cömert olmaya teşvik ve telkin eden içimizde var olan yaşayan ve fıtratımızda kayıtlı duran vicdanımızdır. Şunu test edebiliriz: fıtratı bozulmamış her insan iyi eylemlerinden dolayı mutluluk ve huzur, kötü eylemlerinden dolayı ise, üzüntü, suçluluk ve pişmanlık duyar. Mutlaka vicdanı onu iyi-kötü konusunda tetikler ve ya rahatlatır veya rahatsız eder. Vicdanını iyi yönde işleyen kişi vicdanı ona tutarlı olmasını ve oto-denetimini sağlayan bir otoriteye dönüşür.
İyi ve kaliteli bir insan evvela insanlara ve daha sonra tüm canlılara karşı vicdanının sesini dinlemeli, vicdanını duymalı, vicdanına ses vermeli, vicdanına başvurmalı, vicdanına danışmalıdır. Bütün bunların muhasebesi ve muhakemesinde vicdanı olumsuzluklardan rahatsızlık duyuyorsa doğru işlenmiş bir vicdana sahiptir; şayet olumsuzluklardan rahatsızlık duymuyorsa vicdanını iyi yönde işlememiştir. Ve doğru işlenmemiş, körelmiş vicdan yok olmaya yüz tutar. Ne insanlara ne de diğer canlılara karşı vicdani bir eylemde bulunmazlar. Belli bir süre sonra vicdansızlığı bir hayat tarzı haline getirir. Artık zulmü, haksızlığı görmez. Her türlü zorbalığa ve zulme karşı sessiz ve suskun kalır.
Kaliteli, nitelikli, ahlaklı derdi davası kederi olan insanlar, hangi din, dil, ırk, millet, renk ve cinsiyetten olursa olsun, herkesin sustuğu, sessizleştiği kabul ettiği ortamlarda vicdanının sesi ile harekete geçerek ve olaylara bigâne ve biçare kalmayıp, yapılan zulme eliyle, diliyle, gönlüyle, yüreğiyle ve kalbiyle reaksiyon gösterip müdahil olur ve müdahale eder.
Unutmamak gerekir ki; okuyup, araştırmayan, tefekkür etmeyen, sorgulamayan, değer, ilke ve prensipleri olmayan, ben-idraki oluşturmamış toplumsal bir bilgi ve bilinçten yoksun insanların, dilleriyle vicdanım temiz, içim temizdir ben de bütün olan bitenlere üzülüyorum, ama elimden bir şey gelmiyor diye figüranlık yapmaları gerekmez. Zaten hayatın anlamıyla tanışıp okuyan, araştıran sorgulayan, derdi davası, ilke ve prensipleri olan ve de değer üreten insanların vicdanları dinamik bir volkan gibidir. Bu ilke ve değerlerle sürekli hemhal olan kişiler daima hareket halinde, dinamik ve enerji dolu olurlar. Aynı zamanda erise ve ezilse bile mazlum, mağdur, yetim, fakir, fukara ve ihtiyaç sahiplerinin sesi ve soluğu olurlar, onlarla beraber yol alır ve onlar adına mücadele eder. Çünkü kalbinde ve beyninde taşıdıkları vicdan bunları yerinde getirmeden duramaz. Sürekli kendini sahaya sürer ve mücadeleye girişir. Bunlar eli yüreği hesabi değil, gönüllü ve karşılık beklemeyen hasbi insanlardır.
Son olarak vicdanın görevi kısaca: Her türlü zulmü, haksızlığı, hukuksuzluğu ve zalimliği defedilip yok eden, hak hukuk ve adaletin tecellisini ve tesis edilmesini sağlamaya çalışan büyük bir ahlaki değerdir. Akıl mantıklı ve rasyonel olana yönelir, vicdan hissiyata ve duyguya yönelir. Ama üstünlük her zaman vicdanda olması gerekir. İnsanın aklı ve vicdanı hemhal olduğu zaman; vicdan doğrusunu bulacak azme ulaşır ve bu şekilde vicdanın hissettiğinde tereddüt oluşmaz.