İlk Taşı Günahsız Olanınız Atsın…
Linç toplum tarafından doğru bulunmayan davranış ve eylemlerin bir önder tarafından kitlelerin motive edilerek yanlış yapan kişinin linç kitlesi tarafından cezalandırılmasıdır. Yani Hukukun, adaletin üstlendiği görevi birilerinin yasadışı şekilde yerine getirmesidir.
Linç eylemine kalkışanlar kendilerinin yaptıkları hataları, yanlışları ve gizli işledikleri suçları asla düşünmezler. O an da linç kitlesinde ki herkes kendisini sütten çıkmış ak kaşık olarak görmektedirler.
Bu da aklımıza Hz. İsa’nın “İlk taşı günahsız olanınız atsın” kıssasını getirmektedir.
Yahudiler, zina yapmış bir kadını saçlarından sürükleyerek, arkalarında büyük bir kalabalık, Hz. İsa peygamberin huzuruna geldiler…
Hz. İsa’dan bu kadını cezalandırmasını istediler. Amaçları Hz. İsa’yı test etmekti. Çünkü kendinden önceki peygamber Hz. Musa’nın şeriatına göre zina eden kadının taşlanması gerekir. Diğer taraftan Hz. İsa sürekli merhametli olmayı, Affetmeyi, Tövbe etmeyi, iyilik yapmayı tavsiye etmektedir. Kadını öldürtse “Nerde tavsiye ettiğin iyilik, merhamet” diyecekler, Kadını bıraksa “Hz. Musa’nın şeriatına uymuyor” diye fitne çıkaracaklar….
Hz. İsa eğildi yere bir daire çizdi ve o daire Allah’ın izni ve kudretiyle ayna oldu ve o aynaya bakan herkes geçmişte yapıp ettiği, işlediği bütün günahları görüyordu.
Hz. İsa yerden doğruldu ve kadını bırakın dedi, Kadını bıraktılar. Ve kalabalığa ilk taşı günahsız olanınız atsın” diye buyurdu. Kalabalığın sesi kesildi…
Hz. İsa geriye dönüp baktı ki, kadından başka O kalabalıktan geriye tek bir kişi kalmamış, hepsi oradan kaçmışlardı…
İşte bizim halimiz tamda bu, Başkalarıyla uğraşırız, Hiç kendi halimize bakmayız. Acaba o aynayı bizim önümüze koysalar, Hangimizin bakacak ya da konuşacak yüzü olur?
Günümüzde öyle şeyler yaşanıyor ki, yaşanan her şeye rağmen kimsenin cesaret edemediği tek şey, günahkâr olduğunu itiraf etmesidir.
Kendini günahsız, ötekini ise taşlanmayı hak etmiş günahkâr olarak gören bir topluma dönüşmüş durumdayız.
Ne yazık ki; Ülkemizde siyaset, bürokrasi, iş dünyası ve medya kendilerini zemzemle yıkanmış kadar ak pak görürken karşılarında rakip olarak gördüklerinin hatalarını linçe dönüştürmek için can atıyorlar.
Resmen sahte gerçekliğin ve sahte dürüstlüğün içinde yaşıyorlar. Ve bu linç kültürünü doyumsuz bir tat olarak görenler kendi geçeklerini ve günahlarını konuşmayı, itiraf etmeyi asla düşünmüyorlar. Düşünmedikleri gibi geçmiş günahlarını bile hatırlamak istemiyorlar.
Kısacası herkes yarattığı kendi dünyasında, sahte bir gerçeklik içinde hayatını sürdürmeye devam ediyor.
Maalesef ki günümüz insanları Hz. İsa’nın kavmi kadar bile cesur değiller.
Hiçbir zaman tasvip etmeyeceğimiz Lütfü Türkkan olayında yaşananlara baktığımızda linç kültürünün tam anlamıyla yaşandığını görüyoruz.
Lütfü Türkkan’ın “Yanlış yaptım. Özür dilerim” demesine ve temsil ettiği görevinden istifa etmesine rağmen linç tayfasının taşlamaya nasıl gayret gösterdiklerini görüyoruz.
Televizyon ekranlarına bakın. Bir takım insanlar saatlerce hata yapanın nasıl günahkâr olduğunu anlatan sözler sarf etmektedirler. Hemen hemen her kanal papağan gibi aynı şeyleri söyleyen insanlarla dolu durumda.
Kanallarda konuşan herkes kendi günahını ya da destekledikleri siyasilerin, akademisyenlerin, patronlarının günahlarını örtmek için, ötekinin ne kadar günahkâr olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Ve bu papağan gibi konuşanlar ötekinin günahlarını anlattıkça cennete gireceklerini sanıyorlar. Bunun için tartışıyorlar, bağırıyorlar, neredeyse ekranlarda canlı yayında idam sehpaları kuracaklar.
Oysa değişen bir şey olmuyor sonuçta. Çünkü günümüz iletişim koşullarında kimin nerede ne zaman benzer günahlar işlediklerini herkes biliyor.
Demem şu ki toplumsal akıl tutulmasının yaşandığı bu ortamda herkes Hz. İsa’ya sığınan kadını linç etmek için taş yağmuruna başlardı. Bunu da kadının çok günahkâr olduğuna inandığı için değil, kendinin günahkâr olduğunu gizlemek için yaparlardı.
Oysa yanlışı düzeltmek isteyenler hiçbir zaman hata yapana ilk taşı atmazlar. Eğer hata yaptığına inanılan insanlar taş yağmuruna tutulursa günahsız insanlar bile linçten kurtulamazlar.
Gerçekten bir sorunu çözmek isteyen insanlar, ilk taşı atmaz. Eğer içlerinde vicdan ve adalet kalmışsa, ilk taşı atamazlar. O zaman günahsız insanlar kurtulabilir. Kendine güvenen, günahlarını bilen insan hiçbir zaman ilk taşı atmaz, önce kendine bakar, kendini düzeltir. En azından bir empati yapar.
Ne yazık ki ülkemizde herkes kendi taraftarlarıyla birlikte işledikleri günahlarıyla beraber mutlu yaşadıklarını zannediyorlar.
Yani demem şu ki; Birisinin hayatını yargılarken kendi hikâyenin daha bitmediğini düşünmen lazım. Bakalım gelecek sizlere neler hazırlamış.