Gençleri Anlamak Üzerine

Kabul edelim ki, gençlerin anlaşılmadığı ve çok kolay harcandığı bir ülkede yaşıyoruz.
Oysaki dünya devletleri içinde en çok genç nüfusa sahip bir ülkeyiz.
Anadolu’nun dört bir yanından her yıl yüzbinlerce gencimiz üniversiteli olmaktadır.
Peki, biz yetişkinler, ülkeyi yöneten kelli felli adamlar bu gençleri ne kadar anlıyoruz?
Bu gençlerin heyecanlarını, ihtiyaçlarını, ülkeden ve yönetenlerden beklentilerini anlayabiliyor muyuz?
Yarı aç, yarı tok öğrenim hayatını sürdüren gençlerden haberimiz var mı?
Sadece son iki yılda kaç gencimiz parasızlıktan okulunu bıraktı? Biliyor musunuz?
Aslında dönüp gençlerin bu sorunlarına bakılmalı.
Önce ki gün Boğaziçi Üniversitesine atanan rektörü protesto etmek için öğrenci eylemleri yapıldı. Maalesef ki devletimiz o gençlerin demokratik gösteri haklarını kullanmalarına tahammül edemedi ve anında müdahale etti.
Ne istiyordu bu gençler? Devletin bekasını mı tehlikeye attılar? Ne yaptılar? Sadece atanan rektörü protesto ettiler. Bunun içinde en demokratik haklarını kullanmak istediler. Ama siz ne yaptınız o gençlerin o demokratik haklarını kullandırtmadınız.
Sonrada bu gençlerden saygı, sevgi bekliyorsunuz. Fena halde yanılıyorsunuz!
Sizler gençlerin en ufak taşkınlıklarını “isyan” olarak algılıyorsunuz.
Sokakta anayasal haklarını kullanarak hak arayanlara, seslerini duyurmak isteyenlere ” terörist” damgası vuruyorsunuz!
Düşüncelerini yaşamın bir parçası haline getirmek isteyen, birey olduklarını göstermek isteyen ve babalarından farklı yaşamak isteyen gençleri sevmiyorsunuz!
İlla ki bizim gibi düşünsünler, bizim gibi yaşasınlar istiyorsunuz.
Onların her davranışını aykırılık olarak görüyorsunuz.
Kısacası sizin her dediğini yapacak gençler istiyorsunuz.
Ruhlarını köreltip, yaşama sevinçlerini içlerine hapsettiğimizde de “sorumsuzluk” damgasını acımadan vuruyorsunuz.
Aslında kabul etsek de etmesek de, etseniz de etmeseniz de; gençlik, ruhun bedene, bedenin düşünceye, düşüncenin kendisini anlamayanlara verilen tepkinin, yanlış anlaşılmanın ve yanlış anlaşılan bir başkaldırının adıdır.
Başkaldırı diyorsak bu çocukluktan gençliğe geçişte değişimin adıdır.
Çünkü her değişim sancılı olur, çünkü her değişim yeri geldiğinde meydan okumaları beraberinde getirir.
Çocuk denilecek yaşlarda her şeye “evet” demesini beklediğimiz o çocuğun yerine artık her şeyi sorgulayan yep yeni birey vardır.
Kendisini kabul ettirmesi için de ruhunda bir asilik vardır.
Genç olmak, umut dolu olmaktır.
Genç, yüreğinde ve duyguların da hep yeni umutlar ve beklentiler taşır.
O umutları, hayalleri ve beklentileri yaşamak ister.
Büyükleri tarafından anlaşılmak ister.
Genç, hataları ile kabul görmek ister.
Yaptığı bir hatanın ömür boyu kendisi ile yaşamamasını ister.
Gençlik duygusu ile yanlış kararlar alsalar dahi o kararların sonuçları ne olursa olsun o kararların sonuçlarının bir deneyim olarak görülmesini ister.
Genç iş ister, üretmek ister, çalışmak ister, beyin ve fizik gücünden yararlanılsın ister, zamanı geldiğinde yönetmek ister, ülkesini daha ileriye taşımak ister, aile olmak ister, saygın bir toplumda saygın birey olmak ister. İsteklerinin gerçekleşmesi için mücadele eder.
Çünkü gençten hem ailesinin, hem kendisinin hem de çevresinin beklentileri vardır. Çünkü genç herkes için bir umudun adıdır.
Gençlik, yanlışlığı ve haksızlığı kabul etmediğinden, bunları düzelteceğine inandığı için, kullandığı yöntemlerden dolayı “asi”liğin adı da olsa aslında “asi” olan kendisi değil damarında dolaşan kanın deliliğindendir asiliği.
Bundandır ki gençlere “delikanlı” denilmiştir. “Kızan” denmiştir.
Genç yeri geldiğinde alınmayacak risklerin alındığı bir dönemin, dünyaya meydan okumanın, beğenilmenin ve takdir edilmenin adıdır.
Genci anlamak olgun kişinin kendi gençliğine saygısı demektir.
Gençlik zamanında yaşanmamışsa bir daha geri gelmemenin adıdır.
Genci anlamak için “bir zamanlar bizde gençtik” sözünü söylüyorsanız o zaman gencin hakkını vermeniz gerekir, genci anlamanız gerekir.
Yok, yaşanmamış bir gençlikse sizin yaşadığınız o zamanda genci değil de kendinizi sorgulamanız gerekir.
Kabul etmeliyiz ki, biz yaşlılar, orta yaşlılar, seçim meydanlarında gençlere bağırıp kızanlar, prostatlılar, gençlerden korkuyoruz.
Hatalarımızı yüzümüzü vurmalarından, onların cesaretinden, bilgisinden, gelişmelerinden korkuyoruz.
Tek tip genç yaratmak istiyoruz. Bunu başarmak içinde içtiklerine, yediklerine, saçlarına, kıyafetlerine, arkadaşlıklarına ve özel hayatlarının her şeyine karışıyoruz.
Onlar bizim yanlışlarımızı görüp eleştirdikleri zamanda ortalığı savaş alanına çevirebiliyoruz.
Biz büyükler, onların geleceğine ışık tutmak yerine, kendilerini yok etmelerini istiyoruz.
Hemen yaşlanmalarını, bizlere saygı göstermelerini bekliyoruz ama biz onlara saygı göstermiyoruz çünkü gençleri sevmiyoruz.
Sevmiş olsaydık, üniversiteler de düşüncesini açıklayan, protesto gösterisi yapan gençlerin üzerine polisimizi göndermezdik.
Onlara karşı örgütlenen sistemin yanında olabilirken, onların örgütlenmesine bütün gücünüzle karşı çıkabiliyorsunuz. Bu mudur gence duyulan sevgi.
Devlet gençlerinden korkmamalı. Onlara güvenmeli. O güveni gençlere hissettirmeli ve demokrasiyi bu şekil öğrenmelerini sağlamalıdır.
Bilinmelidir ki…
Gençleri anlamamak, umutsuzluğa sürüklemek, onlara şiddet kullanmak, acımasızca eleştirmek ülkenin geleceğine dinamit koymaktır.
Unutmayalım ki bizler ne ekersek onu biçeceğiz.
Anlayalım gençleri, onların önündeki tehlikeleri, riskleri biz kaldıralım.
Aç bırakmayalım. Açıkta bırakmayalım.
Gençleri umutsuzluğa sürüklemeyelim.
Bırakalım doya doya yaşasınlar gençliklerini.
Yaşasınlar ki kendilerinden sonra gelecek gençleri daha iyi anlasınlar diye.
Ülkemize umut olsunlar diye.
Geçmiş tarihimize baktığımızda her gencin dünyayı ve ülkesini değiştirmek istediğini görüyoruz. Sonuçta sadece gencin kendisini değiştirebildiğini çok iyi biliyoruz. Bundan dolayı da gençlerden korkmaya gerek olmadığını da bilmeliyiz.
Ali Galip Akyıldırım