Atatürk’e Saldıran Ey Gafiller Siz Nankörsünüz!
Yıl, 13 Kasım 1918 İstanbul işgal altında…
Minarelerden ezan yerine bir ulusun feryat figanı göklere yükseliyordu.
Gemilerini karadan yürütüp İstanbul’u fetheden o kutlu komutanın başkentinde düşmanın savaş gemileri demirlemiş, namlularını padişahın sarayına çevirmişlerdi.
Evliyalar şehri İstanbul utancından ağlıyordu…
İstanbul Fatihi Sultan Mehmet mezarında acı çekiyordu. O aziz ruhu bu işgali kabullenemezdi…
İstanbul Fatihinin Kutlu komutanı Fatih Sultan Mehmet mezarında acı çekiyordu.
O aziz ruhu bu olanları kabullenemiyordu.
Vaziyet bu durumdayken Mustafa Kemal Osmanlı hükümeti tarafından İstanbul’a çağrıldı.
13 Ekim 1918 günü, Adana treninden inip de Haydarpaşa Rıhtımına ayak basınca karşılaştığı manzara şudur: 55 düşman gemisi, zafer bayraklarını açarak İstanbul Limanı’na girmektedirler. Bütün karşı sahiller Rumların, Yahudilerin, Levantenlerin sarhoş çığlıkları ve palikarya naraları ile çınlamaktadır.
Bu manzara karşısında kılı bile kıpırdamadan yanındakilere : “Geldikleri gibi giderler!” dedi.
Sadece İstanbul mu? Hayır, yurdun dört bir yanı işgal altındaydı.
Fransızlar; “Adana benim” diyordu.
İngilizler; “Urfa, Maraş, Antep bizim” diyordu.
Yunan İzmir’e çıkmış zafer ilan ediyordu.
Antalya’ya, Konya’ya İtalyanlar el koymuştu.
Samsun’da İngilizler cirit atıyor, Ermeni ve Rumlar Türk’ü arkadan vuruyorlardı. Irak ve Filistin’i İngiliz almış, Suriye, Lübnan Fransız’a kalmış. İngiliz bayrağı yürekleri dağlarken, evliyalar şehri İstanbul için için kan ağlıyordu.
Kafasında sürekli Anadolu’ya geçme hayalleri kurarken, bir yandan İstanbul’daki temaslarını sürdüren Mustafa Kemal, Şişli’deki evinde görüştüğü Albay İsmet Bey’e, bu düşüncesini, ”Hiç bir sıfat ve salahiyet sahibi olmaksızın Anadolu’ya geçmek ve orada ulusu uyandırarak, kurtulma çarelerini aramak için en uygun mıntıka ve beni bu mıntıkaya götürecek en kolay yol neresi olabilir?” diye açtı.
Harbiye Nezareti’nde görevli olan İsmet Bey’den, ”Yollar çok, mıntıkalar çok” karşılığını aldı.
Sanki Fatih Sultan Mehmet’in vasiyeti gibiydi Mustafa Kemal’in Samsuna çıkması. Yeni bir zafer yazması…
Boz kalpağını çıkarmış, rütbelerini sökmüş iman ve inançla Bandırma Vapuruna binmişti.
Altın sarısı saçları geminin güvertesinde uçuşuyordu Anadolu’ya doğru. Özgürlük meşalesi tutuşmuştu Samsun’da.
Bu ateş dalga dalga yayılıyordu yurdun dört bir yanına.
Zulmün sonu gelmişti artık.
Bir vatan parçalanmak istenirken
Bir millet yok edilmek istenirken,
Bir millet kan ağlıyorken,
O millet Mustafa Kemal’in önderliğinde son Türk toprağını korumak için gözünü kırpmadan ölüme koştular.
Evet, bir millet uyanıyordu!
Bu öyle bir uyanıştı; Türk’ün dünkü uşakları nasıl bir ateşin üstüne bastıklarının farkında bile değillerdi.
Özgürlük meşalesi tutuşmuştu Samsun’da.
Bu ateş dalga dalga yayılıyordu yurdun dört bir yanına.
Zulmün sonu gelmişti artık.
Bir millet yeniden uyanıyordu.
Emperyalizm Mustafa Kemal önderliğinde Türk milletinin önünde diz çökmüştü. Ezilmişliğe başkaldırının sembolüydü Mustafa Kemal. Mazlum milletler onun izinden gidiyordu yeniden doğmak için.
Nitekim bütün gemiler “geldikleri gibi gittiler”. Hem de şanlı ordumuzu ve milletimizi selamlayarak…
İtilaf Devletlerinin zafer sarhoşu çığlıkları ise ebediyen sustu…
Bizim coşkuyla bayram yaptığımız günlerde; kuyruk acısı olan emperyalist güçler ve onların işbirlikçileri gözyaşı döker Atatürk’e saldırırlar. Annesine dil uzatırlar. Bir ulusun yeniden tarih sayfasında şanla şerefle yer almasını kabullenemezler.
Bunlar istedikleri kadar milli günlerimiz de yayınladıkları afişlerde, konuşmalarında Mustafa Kemal’ yer vermesinler. O ilkeleri ve devrimleriyle her Türk vatandaşının ruhunda yaşıyor ve yaşamaya devam edecektir.
Mustafa Kemal bir milletin kendi içinden inanarak, güvenerek çıkardığı bir önderdir. Düşünceleri, kendisine “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıyım” diyen herkese yol göstermiştir göstermeye devam edecektir.
Yazımı cumhuriyet gazetesinden Erdal Atabek’in bir yazısında yer alan paragrafıyla bitirmek istiyorum.
“Anlaşılıyor mu, din adına her türlü sahtekârlığı yapıp halkı kandıran bezirgânlar?
Anlaşılıyor mu Atatürk’ü ordan burdan çekiştirenler.
Atatürk’ü yenemiyorsunuz efendiler.
Yattığı yerden sizi yeniyor.
Vesselam…”
Unutmadan hatırlatayım dedim; Atatürk’ün heykellerini birer birer kaldırmak Atatürk’ü yenmek değildir. Aksine daha çok ete kemiğe büründürmektir.
Şimdi bir avuç kendini bilmez, utanmaz; kalkmış Ayasofya’yı bahane ederek Atatürk’e dil uzatıyor, hakaret ediyor. Ulan geri zekâlı, Ayasofya Atatürk’ün Türk milletine armağanıdır. Onu Fatihten sonra bu millete kazandıran Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bunu bilmiyorsan nankörsün! Senin gibilerin ne bu millete ne de devlete bir fayda gelmez.
Bir kez daha bizlere bu cennet vatanı armağan eden, insan olmanın onurunu yaşatan, bağımsızlığın tadını bizlere yaşatan Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi, gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyorum.
Ali Galip AKYILDIRIM