Ali Galip AKYILDIRIMYazarlarımız

Vefa Bir Duruştur…

“İnsan insanı menfaatle değil, gönül bağıyla sürüklemeli peşinden; Yormadan, kırmadan.”

Vefalı insan bilir ki;  Yapılan iyilik, iyiliği yapanın birikiminden size verilmiş karşılıksız bir hediyedir.

Yılların birikimi altın tepside sunulur dost dediğin insana..

Vefalı insan yeri geldiğinde dostum dediği insanın verdiği mücadelesinin zafere dönüşmesi için varlığını ortaya koyar..

Nankörlüğün zıddı olan vefa, sözünde durmak, yapılan iyiliği unutmamak, karşılığını fazlasıyla verebilmektir kısacası…

Vefa, sadakati, samimiyeti beraberinde getirir. Bilinçli, sağlıklı, verimli ve kaliteli insanların dostluklarında..

Hatır saymak, ilişkilere önem vermek birlikte olduğumuz insanlara vefadır. Bu bir inceliktir, bu bir zarafettir, bu bir derinliktir… Canlı cansız bize faydası dokunan dokunmayan, iletişime girdiğimiz, bağ oluşturduğumuz her şeye saygıdır. Güvendiğin insana saygıdır..

Hep aynı şeyi gözlemledim vefasız insanların yapısında… Hırs, haset, rekabet duygularının dorukta oluşu. Kendisi için mücadele eden insanlara bile şüpheyle yaklaşması.. Verdiğin mücadele sonucunda kazanma kadar, kaybetmenin de olduğunu bilmeden sadece kazanmaya odaklanarak kaybettiğinde kendisi için yüreğini ortaya koyan herkese sırtını dönmek vefasızlığın ötesinde kalitesizliğin göstergesidir bir insan için.

Bu tip insanlar kazanmak için herkesi kullandığını sanır, hiçbir konuda nefsine hâkim olamaz çünkü bu davranış onun karakter yapısında bu mevcuttur.

Toplumumuzda bu tip insanlar daima karıştırıcı niteliğindedir. Kendisi için  mücadele eden insanların bile arkasından konuşur, o insanın kaybetmesi için her çirkefliği yapar..

Yapılan iyilikleri, kendisi için verilen mücadeleyi unutur, arkadan konuşur, gıybet eder yanına aldığı kendi karakterinde ki insanlarla muhatabını sinsice bitirmeye gayret eder. Başkalarını muhatabının üstüne kışkırtır. Bozgunculuk yapmaya çalışır. Suyu bulandırmaya çalışır. Puslu hava yaratır fırsatın kendisine geçmesini bekler..

Bu  tip insanlar aşırı derecede makam sevgisi olan kimselerdir, “hep ben” diyen insanlardır, “benden sonrası tufan” diyen insanlardır..

Yani bu, “ben” duygusunun dışavurumudur aslında…

Bu tip vefasızları hemen anlamak mümkün olmaz bazen…

Sinsidirler,  uzun yıllar sonra fark edersin o kişiyi! Ya da çıkarı bittiğinde..

En yakınındakiler bile uzun yıllar sonra fark eder aslında…

Ahde vefasızlığını tekrar tekrar görünce fark edersin karakterini..

Ve ondan sonra her karşılaşmanda, her görüşmende onun arka yüzünü görürsün…

Anlatamazsın diğer arkadaşlarına…Çünkü utanırsın herkesin yanında “dostum” dediğin birinin bu karaktere sahip olduğunu anlatmaktan..

O fark ediş sende sonsuza kadar gizli kalacaktır belki de…

Ama dayanamayıp bir gün öyle bir tepki verirsin ki dostuna; Bu çıkışını, iç çatışmalarını, patlayışının sebebini fark edemez şahit olanlar, garipserler…

O an ki bakışlarla sen suçlanırsın, sen haksız olursun belki de.. Seni aldatan kim bilir kimleri aldatmıştır.  Ama sen erken davranıp arka yüzünü görmüşsün. Onun arka yüzünü hemen gösteremezsin yanındakilere zaman ister onların o arka yüzü görmeleri..

Onların hemen anlaması da gerekmiyordur zaten..

 Bu, senin imtihanındır, bu ders sanadır…

Biliyorsunuzdur..

Brütüs’ün hıyaneti sadece Sezar’a karşı değildi…

Brütüs, tarih boyunca fedakârlığa, iyiliğe karşı yapılan hıyanetin ismiydi…

Çünkü vefasızlık tarihi bir hastalıktır…

Her şeye rağmen hala taşlara kazınmış dostluklarda var..

 Bu dostlukları da muhafaza etmek boynumuzun borcudur.

Ama halen bir kısım insanlar, bencilce hevesleriyle alçalıyor gözlerde, gönüllerde…

Sonuç itibariyle anlamayanlar için dilini, vefasızlar için yüreğini yorma derim.

Çünkü vefa bir duruştur. Elif gibi. Ok gibi..

Ey vefasız!

Ben senin için dilimi de yordum, yüreğimi de…

Bana vefa göstermedin, bari senin için eskittiğim ayakkabıma, yorduğum yüreğime vefa gösterseydin de arkamdan konuşmasaydın.

Şunu bilin ki; Netice de fedakârlık yapanlar uzun vadede de olsa kazanmış, vefasızlık yapan kaybetmiştir…

Bir de menkıbe ile sohbetimi bitirmek istiyorum.

 Hızır aleyhiselam cami avlusuna girdiğinde ezan yeni okunmaktaydı.

Cemaat birer birer abdest almak üzere yerinden kalktı.

Bir tek aksakallı yaşlı adam dışında, o kadar yaşlı olmalıydı ki, Hızır As. onun yardım görmeden abdest alamayacağını düşündü.

Biraz bekledi cemaatten biri yardım eder mi diye, kimse çıkmadı.

Yaşlı adamın yanına gelen Hızır, ibriği, leğeni, havluyu hazır edip yanına vardı ve her zamanki gibi kimliğini gizleyerek kendisine abdest aldırmayı teklif etti.

Yaşlı adam kabul etmişti. Abdest aldırırken Hz.Hızır ona “Ah dedeciğim, keşke zamanında hayrın biraz  daha fazla olsaydı, O zaman Rabbim seni yalnız bırakmazdı böyle.. Yardım edecek kimsen olurdu senin de bu zor gününde” diye nasihat etti.

Dede gülümseyerek cevap verdi  “Dert etme cancağızım, demek ki fakirane hizmetlerimiz Hakk’ın dergâhı izzetinde kabul ve makbul olmuş ki, hamdolsun, baksana alicenap Rabbim müstesna kulu Hızır’ı memur etmiş bugün de hizmetimize”…

Allah cümlemizi vefasızlardan ve vefasızlıklardan korusun.

Ali Galip Akyıldırım

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.

Başa dön tuşu