Sosyal Tahribat

Şöyle kafanızı avuçlarınızın arasına alıp hiç düşündünüz mü? Acaba mensup olduğum ve içinde yaşadığım ülkenin, toplumun sosyal tahribatlara ve sosyal huzursuzluğuna neden olan durumlar nelerdir?
Çünkü bu durumu anlamamış bir toplumun efradı adeta yasaklar deryasında yüzme bilmeden ve önünü görmeden her kulaç atmaya çalıştığında daha da derinlere acılarının kabardığı diplere doğru yol alan masum toplum için kıyıya varmak artık olanaksız olur.
Toplum farkında olmadan bu bilinçsizlik onu huzursuzluk deryasında çok derinlere sürükler. Yoksa toplum farkında mıdır? Eğer toplum farkında olup da bu tahribata neden olan duruma bigâne kalırsa, bu sefer toplumun huzur bulması çok çok zor olur. Toplumdaki küçücük umutlar dahi sonbaharın hışmına uğramış yapraklar gibi savrulur gider. Artık hiçbir umut kırıntısından dahi bahsedilemez.
Bu durum iç huzuru ve refah yolunu açacak, toplumun ileri gitmesine sebebiyet verecek, toplumu ileri taşıyacak üretici, aklıselim insanların yetişmesini de engeller. Ancak dirayetli, hiçbir ayrım ve kutuplaşma mantığı gütmeden, toplumunu ve ülkesini bulunduğu huzursuzluktan daha iyi ve güzel yere taşımak için bir değişim ve yükseliş mantığına bürünen kararlı insanlar aktif olursa belki bu engel ortadan kalkar. Yoksa sevgilisinin bir gülüşüne mecbur olan aşıklının yüreğinin derinliklerinde kimsenin duymadığı çığlıkları sessiz bir senfoni olarak yaşaması gibi; toplumda parçalanmış bir şekilde çığlıkları kendi içinde yaşayıp durur.
Peki, bir ülkenin huzursuzluk göstergesi neye bağlıdır?
İnsanlar ekonomi endeksli yaşadıkları için, bu durumda bir ülkenin huzursuzluğunu en çok tetikleyen şeyler: İşsizlik, yoksulluk, fakirlik, yolsuzluk ve güvensizlik, sosyal huzursuzluğun baş nedenleri durumuna gelir. Aynı doğrultuda bu ülkenin sosyal huzuru ise bu doğrultuda; üretime, inovasyona, halkın kültür düzeyine, refah yolunun tutarlığına, sürekli icatlara imza atan teknoloji gücüne göre değerlendirilmesi gerekiyor. Yoksa ekonominin iflasın eşiğine geldiği, halkın açlık ve sefalet içinde hayata tutunmaya çalıştığı, ev sahibi ve kiracıların birbirini boğazladığı bir ortamda sosyal huzurdan ve yeniliklerden, gelişmişlikten ve gelecekten bahsetmek adeta balığın uçmasına umut bağlamak gibidir. Balık ne kadar uçmayı başarırsa toplumda o kadar umutlu olmayı başarır. Bu da imkânsız olduğuna göre ağustos ayında güneşin altında serinlemeyi beklemek gibi beyhude olur.
O zaman neler yapılması gerekir?
Öncelikle bir toplumun yönetiminde öncülük eden kadroların ve kurumların plan ve bilgi eksikliğini gidermek ve sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri gibi aktif unsurları görecek ve açıklayacak alanların sürece dâhil etmesini sağlamak. Eğer bir ülkede ve bir toplumda ekonomide bir aksaklık, bir sorun varsa, söz konusu mekanizmalar tarafından bu aksaklığın, bu eksikliğin halkı temsil eden kadrolara sorulup, çözüm için destek verilmesi gerekir ki, o ülkede huzur, mutluluk, refah, güven, adalet ve hukuk yolu açık tutulabilsin. Bir nevi demokrasi de her şeyden önce adalet ve insan haklarını, üretim ve sosyal güveni sağlamaya çalışmaktır. Halkı, toplumu ve insanları sevmek ve sevindirmek, iç barışı sağlamak, sosyal ve toplumsal huzur ve mutluğunun çimentosudur. Yoksa demokrasi sadece seçimle ihdas edilmez, seçim sadece bu yola girmektir. Bu yolun düşeme taşlarını sağlam dizmek için; evvela dünyada var olan evrensel demokrasi ilkelerini, unsurlarını yerine getirmekle toplum ihya olunur.
Halkın seçtiği vekiller demokrasinin ilke ve prensiplerini pratize etmek için ant içiyorlar. Eğer demokrasi rejimleri uygulanıyorsa mutlaka sivil toplum kuruluşları bu yeminlerin hesabını sorması gerekiyor. Halk kendini pasifize edip uzaktan kaderlerini izlememesi gerekiyor. Bizzat bu işin göbeğinde hesap sorucu aktif rolde oynamalıdır. Yoksa gelebilecek tahribatlardan kendileri de mesul olduğunu unutmamalıdır. Zaten siyaset mekanizmasının amacı, gayesi toplumu sevmek ve sevdirmek. Aynı zamanda ülkenin verimini artırmak, üretim yapmak, kişi başı milli geliri arttırmak, adalet ve insan haklarını korumaktır. Keza varsa, olması lazım üretken plan ve projeleri hayata geçirip uygulamaktır. Aynı zamanda toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaların bertaraf edip birlik, bütünlük ve kolektif anlayışı dikte etmek ve perçinlemektir.
Kalkınmış ülkeler toplumun huzuru ve mutluluğunu sağlayacak uygulamalar hayata geçiriyorlar. Bu toplumlar eğitim ve kültür düzeyiyle, gelir artışıyla, kişisel ve toplumsal refah hedefleriyle bunu başarıyorlar.
Son olarak bir ülkede, bir toplumda hayat pahalılığı, enflasyon, israf, ehliyetsizlik, liyakatsizlik, üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve güvensizlik, sosyal huzursuzluğun baş nedenleridir.