Solgun Yapraklar

Yorgun, bitkin, beti benzi tükenmiş adam kafasını kaldırıp :”iyi değilim.” dedi, yoldan geçen kırlangıca.
Bir acıyla ağaçlar dallarını büktü, karıncalar dirsek temas tek sıra halinde yürüyorlardı.
Adam kendisine: “Neyin var?” demelerini bekliyordu büyük bir iştiyakla, fakat dinlenme arası molasındaydı ruhları.
Artık, çalışmaktan usanmış, hayatın binbir çilesine maruz kalan, onlar da yorgun, argın ve bir yudum merhabaya muhtaçtılar.
“Herkes kendi derdinde işte.” dedi akbaba, sonra hayıflanarak birkaç leş olsa keşke, benim cennetim de orası olur, “Ne ala dünya.” diye serzenişte bulundu.
Anlayacağın kimse iyi değildi.
Herkes medar-ı maişet derdine müptela olmuş, sürüp gidiyor bir akarsu kaynağı gibi.
Dereler kurumuş, toprak can çekişiyor, yüzler asık, insanlar solgun, tahribat büyük, binalar yıkılmış ve en olmayacak şey, evren bile boğazına kadar tanrının yarattıklarına hizmet etmekten bıkmış, usanmış alabildiğine korkunç bir hal almıştır.
Adam, şöyle bir durdu ve “neyse ki hala nefes alıyorum, çiçekler de güzel kokuyor.” diyerek, sanki mutluluğun anahtarını bulmuş gibi “Haline şükür!” dedi.
Kelebek uçarak uzaklaştı, deli gibi kanat çırparak, daha gidecek yerler ve görülecek güzel çiçekler var diyerek!
Adam şaşırdı!
“Uç kelebeğim uç, yolun uzun, daha dolu dolu bir gün yaşanacak.” diyerek, kendine yüklendi.
İşte hayat kısa, bir o kadar da uzun dakikalar, yaşanacak anlar açısından.
Sonra adam düşündü durdu tekrardan:
Güzelliklerin daha bol yaşandığı “bahar geliyor” dedi, her şey tekrar hayata ve umuda tutunma telaşında.
Ben ise halimden mustarip bir başına kış hazırlığı yapan karınca gibi, hislerimi cilalıyor ve ruhumun tam deruni tarafına yaşadıklarımı saplıyorum.
Önünde büyük bir mücadele ve çaba veren salyangoz geçiyor.
Sanki geçtiği yerlere, geçmişe iz bırakır gibi ilerliyor.
Kim bilir o kalıntıda ne anılar, ne yaşanmışlıklar vardır.
Seyre dalarken bu yolculuğa, bir üzüntü hali onu sarıp sarmalıyor.
Başını iki avucunun arasına alıp bir sızıntıyla;
Hayata karşı çağrıda bulundu;
-Hani ne olur bir gelsen,
-Sesini duysam,
-Yeşeren yapraklar gibi dirilsem,
-İhya olsam bir şeftali ağacı gibi,
-Kuşların cıvıltısı gibi cıvıltın olsa kulaklarımda.
-Toprağa değen meyvenin çürümüşlüğü gibi bir hal almasa hislerim,
-Ya da içimdeki umut gün ışığı ile buluşsa.
Of of sanırım anlaşılmamak ve yalnızlık daha çetin bir kış gibidir.
Eğildi başı tüm yaşanmışlıklarla birlikte sonbahar çiçeği misali,
Hiç sorgulamamalıydı geçmişin dehlizinde bulunan hayatı,
Ah şimdi düşünüyor da hayatı ıskaladığı gelecek için ve yarının gözünde bir boş olmuş.
Çetin cevizlere gıpta eden, zihin yetilerini kaybetmiş bir kelebek gibi günün son saatlerini yaşıyor ama kanadımı kaldırmaya mecali kalmamış.
Adam, “iyi değilim” dediği yerden “gel ayağa kaldır beni, sanırım bu bendeki kış hiç bitmeyecek” diyecek noktaya geldi.
Adeta ruhu zindandaki ışıklar kadar hoş oldu.
Yaşanmışlıkların yükü, ağırlığı onu rüzgârın hışmına uğrayan yaprak gibi yere göğe karıştırdı.
Artık umudu küçük bir kuşun kanat çırpışı kadar etki ediyordu hayatına,
Küçük bir kuşun kanat çırpışı sadece.
Hayat bir tiyatro sahnesinde kalmıştı,
Aklı başında olan aklıselim insanlar ne der bu işe? Diye düşündü.
Ekonomi ve siyasetten dem vuranlar,
Halinden bihaberdi.
Dar bir boğazda kalınmış üç ceset ile orda duruyordu;
Biri iyi olmayan hayatı,
Biri künhüne vakıf olunmamış tarihi,
Biri ne idiği belirsiz müstakbel geleceği,
Evet, biri meçhule giden gelecek!
Ve tüm radyolarda hep o bilindik şarkı sesleniyordu;
Dolar, Euro ve altın yükselişte ve sıcaklar mevsim normallerin üstünde!
O üç ölü, öylece duruyordu masada yalnız başına,
Kuruyup yok olmaya yüz tutmuş bir ağacın dibinde,
Ve yanı başında yeşeren bir fidan gibi canlı ve diri duruyordu.
Şimdi nasıl anlatalım efendim bu durumu,
Lale de çiçek, kaktüs de,
Hangisine benzeteyim hali vaziyetimizi.
En iyisi şuraya en mavisinden bir deniz çizelim,
Bir de masmavi bir gökyüzü.
Bölüştürelim sorunlarımızı;
Sen martıları tut aklında,
Ben “iyi değilim” diyen adamı
Sonra yağan yağmurdan karşıya geçenleri izleyelim,
Gökyüzündeki kuşları hayal edelim,
Sevgiyi sen tut aklında,
Uğruna savaşılacak her şeyi ben tutarım aklımda!
Ve bundan sonra kalan son umut,
Sofradaki son ekmek,
Vazodaki tek çiçek,
Tek başına uçan kırlangıç,
Ve diğer geride kalmışlar tek ve yalnız başına kalacaklar…