Salkım Saçak
Ömür törpüsü bir şehrin ruhu avuçlarımda can veriyor
Birer birer sönüyor ışıkları sokak lambaların,
Kör karanlık geçiriyor üzerine, kuzguni bir kefen gibi
Susuyor sımsıkı bütün insanlık,
Ve beyanat veriyor tüm günahlar…
******
Hapsolmuş karanlığın her zerresinde,
Topyekûn haykırıyor perdelenmiş yekpare kötülükler.
Ve şefkatin yüzüstü bıraktığı bu kentte
Seciyesiz ceberut insanlar…
Üniformasız düşlerime giriyorlar.
******
Aklımın her köşesinde
Bir kez daha, bir kez daha kanına ekmek doğruyorum onların
Çoktan kadavra olmuş insanlıklarıyla
Gark oluyor esassız suretleri
Hafıza denilen kabristana…
******
Melanet onların belleğinde…
Tahribat ve yıkım avuçlarında…
Diri olan onlar, ölü olan onlar
Ve ölüm soluk borusunda öylece bekliyor…
******
Durgun, sakin, bir sessizlik istiyorum,
Yokluk kadar bir sessizlik.
Ve boylu boyunca yürümek istiyorum,
Memleketin kuytu sokaklarında.
Gönlümün güneşi sessizce kararıyor,
Kördüğüm sokaklara hapsoluyor
Feveran ediyor yüreğim
Düşüyor sineme gecenin gailesi.
Kolaçan ediyor yüreğimi özlem okları.
Kör karanlık gizliyor beni…
Bir hiddetle yürüyorum şimdi.
Aldırmıyorum artık pejmürde sokakları.
Aldırmıyorum tekdüze olmuş insanları.
Aldırmıyorum ileri geri ağız kalabalıkları…
Yapayalnız yek başına durmuş bu sokakları.
Zebun olmuş sözcükleri.
Herkes içinde yaşatıyor ezgisini…
Ah gene hicranın dayanılmaz letafetine boyun eğiyor yüreğim,
Hicret etmek istese de içim,
Bir mıknatıs gibi çekiyor beni alabildiğince,
Ve maruz kaldıkça kaybediyorum bir bütün halde kendimi.
Öyle bikes-yek başına cebelleşiyorum.
Tüm kelimeler bana soğuk, dargın, kırgın…
Bigâne, kayıtsız, mesuliyetsiz…
Hınç ve öfke dolu…
Uğruna sustuklarımla saklı tüm çığlıklarım, salkım saçak bir sessizliğin hayreti içinde öylece debelenip duruyor…