Kaz Dağları, Sarıkız Efsanesi…
Doğa ve İnsanı anlatıyorum. İnsandan geriye ne kalıyor, yaşamı, eylemleri, sözleri, eserleri. Bir yontu , bir resim, şiir,bir roman, yada bir öykü yıllara meydan okuyup insanla birlikte yaşamın içinde var oluyor. Sadece bunlar mı, destanlar, efsanelerde yaşıyor dilden dile konarak varlıklarını sürdürüyorlar. Yazıya başlarken anımsadığım var oldukları mekanlarda dinlediğim efsaneleri anımsadım. Van’da Akdamar adasında ki, “Ah Tamara” Efsanesi, İstanbul da Kız Kulesi Efsanesi ve Sarıkız efsanesi. Kalıcı olan eserler sanat hatta bir söz bile silinmiyor, kimsenin de gücü yetmiyor silip yok etmeye; yaşayan yaşıyor. Bugün sizi işte halen yaşayan bir efsanenin mekanına Kaz dağlarının tepesindeki Sarıkız’ın mekanına götüreceğim.
Sarıkız Efsanesi
Efsaneyle ilgili yüzyıllarca önce Ayvacık’ın bir köyünde yaşayan Sarıkızın babası annesi ölünce oralarda yaşayamayacağını söyleyerek Sarıkız’ı alır Kaz dağlarının eteğinde ki Kavurmacı köyüne getirir. Burada Çobanlık yaparak yaşamlarını sürdürürler. Sarıkız’ın babası çok akıllı bir insan olduğu için herkes ona akıl danışır. Sonunda onun ermiş olabileceğini düşünmeye başlarlar. Sarıkız büyür çok güzel bir genç kız olur. Babası hacca gitmeye karar verir, Sarıkız’a sorar, Sarıkız kendine bakabileceğini söyler, onu komşusuna emanet edip hacca gider. Baba hacca gidince köyün delikanlıları, Sarıkız’ın peşine düşerler hiç birisine yüz vermez, onlarda iftira ederler. Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz. Nedenini sorduğunda, komşusu, Sarıkız’ın kötü yola düştüğünü söyler. Çok üzülür, Namusunu temizlemesi için kızını öldürmesi gerekmektedir. Sarıkız’a kıyamaz, yanına aldığı birkaç kazla onu götürür kaz dağlarının zirvesine bırakır. Yıllar sonra Sarıkız’ın anlatılanlardan yaşadığını hisseden baba, kaz dağlarının zirvesine gider. Sarıkız onu görünce çok sevinir. Babası abdest almak isteyince eline su döker. Baba suyun denizden alındığını hisseder, kızının ermiş olduğunu anlar, beddualar ederek köyüne döner. Köy kısa süre sonra arı peteği gibi söner kimseler kalmaz köyde.
Tepeye Biz de Çıktık
Tepeye Ağustos ayında çıkılıyor. Biz bu yıl pandemi nedeniyle gidemedik. Geçtiğimiz yıllarda Songül’le tepeye çıktık bu efsaneyi yerinde yaşadık. Edremit ten sonra Zeytinli den Mehmet Alan köyüne gittik orada bize mihmandar verildi yola çıktık. Muhteşem çam ağaçlarının arasından döne döne tepeye gitti. Tepe de orman yok. Makilik bir alan var. Sarıkız tepesine gidebilmek için bir süre yürümemiz gerekti. Tepe üzerinde yassı güzel taşlar var… Yığın yığın yapmış insanlar.Tepe çok kalabalıklaştı. Açık alanlarda çadırlar kurulmuştu. O alanlarda bir hafta boyunca yaşayan insanlar adaklarını sunup öyle iniyorlarmış aşağıya. Bizde elimize taşlar aldık., inşa edilmiş bir yapı yok. Herkes bir yassı taş alıp duvara koyuyor. Yani o efsaneye sizde bir taş koyarak katılıyorsunuz. Muhteşem bir duygu. Huşu içindeki insanların o küçücük tepedeki duruşlarından çok etkilendik aşağıda denizin parıltılarına bakıp Sarıkız’ın elini uzatıp denizden su alışının efsanesini düşündük. Songül çok mutlu oldu bende öyle…
Ali Ekber Çiçek’in Mezarı…
Dönerken bir başka efsane “ Hasan Boğuldu” gölüne gidecektik, ancak Tuncel Kurtiz’in Çamlıbel köyüne uğradık, oradan da, hemşehrimiz Erzincanlı Ali Ekber Çiçek’in mezarını ziyaret ettik.Çok özel bir mezarlığın içinde, Ali Ekber Çiçek’in mezarı; hemşehrimiz, Mustafa Sarıgül yaptırmış. Oradan, beton yığınlarına yaslanan denize çamlara ve Güre’nin görünümüne baktık. Orada bir müze var. “Kaz dağları müzesi “ne gittik. Sizlerde alışkanlık haline getirin gittiğiniz her yerde müzeleri mutlaka gezin. Ege güzel, havası, denizi insanın yüreğinde daha çok özgürlüğü hissediyor. Haftaya Ayvalık’ın o güzelim sokaklarında gezdireceğim sizi. Unutmayın haftaya Çarşamba yine beraberiz.