Fuat SÜMELİYazarlarımız

Kabilecilik Duygusu

İnsanlık tarihinde en büyük sorunlardan olan ve adeta insanlığı zehirlerden meselelerinden bir tanesi de kabileciliktir. Kabilecilik her zaman büyük sorunlara yol açmış ve insanlığın ilerlemesine mani olmuştur. Günümüzde de bu baş belası sorun maalesef bütün hızıyla devam etmektedir.

Bugün artık “kabilecilik” her türlü asabiyet, her türlü soydaşlık, her türlü holiganlık, her türlü bağnazlık, yobazlık ve softalık görüşünün simgesi altında varlığını ve varoluşunu sürdürüyor. Bu mantık algoritması; din, ırk, mezhep, kan, soy, renk, dil kabileciliği şeklinde oluşuyor. Bu akıl ve zihniyet olduğu sürece insanlığın müreffeh bir ortamı bulması deveye hendek atlamak kadar zor görünüyor. Çünkü kabileciliğin olduğu yerde adalet yok olur. Sevgi, merhamet ve şefkat zehirlenir. Zulüm, haksızlık, zorbalık ve savaş öne çıkar. Keza adam kayırma, iltimas, torpil, hukuksuzluk meydana gelir. Kabileciliğin olduğu yerde alın teri ayaklar altına alınır ve getirim öne çıkar. Yani kısaca kabileciliğin zararı bilumum bir toplumu zehirler.

Peki, kabilecilik duygusu insanlıkta neden böyle yerleşik bir hastalık haline geliyor?

Bu durumun en büyük sebebi insandaki üstünlük ölçütü baskın olmasından dolayı oluyor. Kendi dini, mezhebi, meşrebi, cemaati, tarikatı, devleti, milleti, kültürü, medeniyeti üstün gelsin diye her türlü yolu mubah görür. Bu yüzden bütün bu alanlarda kabilecilik devreye girer. Dini kabilecilik, milli kabilecilik, kültür kabilecilik gibi kabilecilikler. Budan dolayı üstünlük ölçüsü gereği kabilesinin yaptığı her şeyi doğru gerekli bulur. Misal bugün insanlığın bu kadar insanlıktan çıkmasının ana nedenlerinde de bu kabilecilik duygusu yatar. Bakın insan çıkarına uygun görmediği bir kötülüğü asla yapmaz. Bir kötülüğü yapması için önce o kötülüğe vicdanında bir kılıf bulması lazım, yani o kötülüğü kamufle edecek bir gerekçe üretmesi gerekir. Çünkü aslında vicdan yalan söylemez. Tasdikname alması gerekir. O tasdiknameyi ve icazeti ise bir görüşe dayandırması gerekir. Yoksa onaylanmadan vicdan harekete geçmez. İşte bu onayı da kabileciliğin ali menfaatinin üstünlük ölçüsüne bağlayarak ve meşru göstererek her türlü kötülüğü zorbalığı doğal bir hak olarak görüyor. Yoksa bugün yeryüzünde kötülük yapan kişilere “neden kötülük yapıyorsunuz?” dediğimizde kendileri kötülük yaptığını kabul etmez. Kabileciliğinin doğrusu çerçevesinde hareket ettiğini hatta doğru işler yaptığını bunun için takdir edilmesi gerektiğine inanırlar. Bu durumu devletlerin yaptığı savaşlar için, saldırılar için ya da cemaat, tarikatlar için ya da ırklar, ideolojiler, partiler, takımlar için aynı mantık geçerlidir. Hepsi kendi yaptığı şeyi doğru bulur. Çünkü kabilecilik mantığıyla hareket eder. Bu yüzden eğer insan gerçek almada insan olmak istiyorsa öncelikle içindeki her türlü kabilecilik duygusunu paramparça edip söküp atması lazım yoksa bu duyguyla hareket ettiği sürece saf arı duru pak insanlığını koruyamaz.

Neden insan kabilecilik yüzünden merhameti, adaleti, insaniyeti, şahsiyeti, kaliteyi, kişiliği gibi insanın tüm güzel ve iyi duygularını kirleten böyle bir hastalığa hangi gerekçeyle sarılır?

Sanırım bununda cevabı: İnsanın var olma güdüsü yüzündendir. Var olma güdüsü insanın en esaslı en hakiki güdüsüdür. İnsanın biri; var olma, diğeri; varlığını soyunu sopunu sürdürme adına iki önemli güdüsü vardır. İşte insanlar bu güdülerinde doğru mantığı kurmayarak çıkar menfaat amaçlı bir gücün etrafında şekilleniyor. İşte bu şekillerin adı akraba oluyor, devlet oluyor, millet oluyor, ideoloji oluyor, kurum oluyor, mezhep oluyor ve bu şekilde üstün çıkar grup haline geliyor. Ondan sonra gelsin çatışmalar, gelsin savaşlar, gelsin haksızlıklar, öldürmeler vesaire. Bu durum insanın fıtratındaki mukaddesatı zillete götüren bir durumdur. Oysa insan bu hayata yaşamın esas amacını kovalayacağına sonradan kendisine yapıştıran etiketleri kutsal sayarak onlar adına mücadeleyi onurlu görmeye başlıyorlar.

İnsan onurlu, hasiyetli, şerefli bir varlık olarak yaşamak istiyorsa üzerine bina edilen levhaları kaldırması gerekir. Bilincini hiçbir kuruma, otoriteye, vesayete, kabileye, lidere, millete, devlete bağlamaması gerekir. Kapılarını onu onurlu kılacak, edepli yapacak ve ahlaklı yaşatacak her türlü müspet fıtrat ışığına açarak yürümesi lazım.

Son olarak eğer vicdanımızın, insanlığımızın, merhametimizin, ahlakımızın, şahsiyetimizin azalıp yok olmasını istemiyorsak kabilecilik mantığını tasfiye edip ruhumuzdan, davranışlarımızdan, düşüncelerimizden söküp atmamız gerekir. Emin olun attığımızda çok daha muteber bir şahsiyete ulaşacağız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.

Başa dön tuşu