Fuat SÜMELİYazarlarımız

İnsan Ve Acı 

Karan Şekerleme

Acı insanlığın müşterek kaderidir. İnsan, tarihin hangi diliminde, hangi döneminde, hangi çağında yaşadığı olursa olsun ve dünyanın neresinde bulunduğu fark etmeksizin, acı ve ıstırapla yoğrulmuş bir hayatın kucağına ve pençesine gark olmuştur. Şu gök kubbenin altına şöyle dönüp bakıldığında; gözyaşıyla ıslanmamış bir toprak parçası yoktur yeryüzünde.

İnsan yaşadığı hayata gözlerini ilk açtığında yaptığı ilk şeyin ağlamak oluşundan da bellidir zaten. Acı ve insan birbirinden ayrılmaz bir yolun yolcusu olarak devam eder. Yaşadığı dünya insanoğluna adeta; hoş geldin ey insan, yaşayacağın hayatta, çok ağlayıp az güleceksin ama yine de sen hep devam etsin isteyeceğin hayata hoş geldin der gibi insanı karşılar.

Evet, yaşam dediğimiz şeyin içinde çok ama çok acı var. Mesnevi de geçtiği gibi “Dünyada afetsiz, felaketsiz hiçbir köşe yoktur. Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur. Vallahi fare deliğine bile girsen, orada da bir kedi pençesiyle karşılaşırsın” 

Dünya da her şey değişiyor ama acının ateşi hep bilindiği tonla yakmaya devam ediyor. Sınırlar insanları birbirinden ayırmış, toplumdan topluma diller değişmiş, ırklar değişmiş, hatta insanlar değişmiş ama gözyaşının rengi, ağlamanın ve inlemenin dili hiçbir zaman değişmemiştir. Hep ruhta bir sızı, kalpte bir gam insanın göğüs kafesini hapsetmiştir. Kavgalarla, talan ve yağmalarla, hastalıklarla, ölümlerle, kayıplarla, savaşlarla dolu dünyada; bu göğüs kafesinin içine hapsedilmiş acı dehada adeta parçalanacak bir hale getiriliyor. 

Çoğu hayatlar birbirine benzer. İnsan ara sıra tattığı küçük mutluluklarına bile keder bulaşmış insanların hayatından etkilenir. Evet, dışarıdan gözlemlediğinde bazı hayatlar ambalajı ne kadar şaşaalı, gösterişli olsa da maalesef içindeki ıstırap, hüzün, acı hiç değişmez. Çünkü insanın düşünceleri ve kendisi ile ilgili istekleri, zaafları, duyguları, arzuları ve korkuları bütün insanların ortak kaderidir. Bu kader birliği aynı zamanda keder birliğini de beraberinde getirmiş ve acı, hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olup kalmıştır. Bu sualinde hesap sorulmaz gerçek karşısında her insan, bir teselli, bir sığınak, bir çiçekli bahçe ve bahara özlem duyan bir göz gibi arar durur. İçindeki bu sonsuz kargaşayı, bu depremi, bu tarumarlığı teskin etmek ister? 

Evet, işte böyle teskin etmeyi bekleyen çeşit çeşit yaralar var insanın. ? Kabuk bağladıkça dokunulan, dokundukça kanayan, kanayıp kabuk bağlayan ve sonra yine aynı döngüden geçen yaralar vardır. Bu yüzden hayat bir teselli katresini arar durur. Çünkü kişi teselli olduğu, ikna olduğu şeyle yaşar, onunla yaşam bulur. 

Belki de bunca güzel sözler, şiirler ve hoş sohbetler yaralı gönüllere merhem, derin ıstıraplara çare olacak teselli cümleleri bulmak için vardır. Bu yüzden insan insanın kurdu olduğu gibi, yeri geldiğinde insan insanın yurdu da, insan insanın dostu da ve insan insanın tesellisi de olmuştur. Yoksa bunca acı ve keder insanın kaldırabileceği bir şey değildir. Mutlaka bir gönül ehli yolculuğu ile beraber bir patikada yürür.

Hayat bu, acı bu, yaşam bu… Ağırlığı, hafifliği, zorluğu, kolaylığı, umudu ve umutsuzluğu içinde barındırıyor. Yeri gelir hayat ağırlığı ve zorluğu ile adeta kaburga kemikleri kırarcasına insana acı verir. Yeri gelir hafifliği ve kolaylığıyla bir tatlı huzur bırakır. Yeri gelir umutlu olmayı ve yaşama dört elle sarılmayı yad eder. Yeri gelir umutsuzluğu ile dikenli bahçelere yollar. İşte bu bin bir durumuyla bu hayat ve acıyla beraber hepimizin yanılgıları, hataları, yanlışları, günahları olacaktır. Yoksa mutluluk ve kurtuluş hiç birimizin zannettiği gibi öyle elini atıp tutabileceğin bir dal parçası değildir. 

İnsan durduramaz elinde olmayan bu hayatının akışını. Hayat bir akarsu akışı gibi sürekli akar ve hiç durmaz. Bu akan hayatta insan çok az şeye çare üretiyor. Bir yerini tutsa, mutlaka bir başka tarafı düşüp parçalanıyor. Çok uğraşıp didinirsin olması için ama olmayınca olmuyor. “Bu kadar güzel olmayabilirdi” dersin. Belki de insana kalan bu kadar tehlike ve parçalanmışlıkların hali pür melalini ortadan kaldırmaktan ziyade, bir nevi bu hadisatların olumsuz etkilerini birazcık olsa da olumluya çevirmek olmalıdır.

İnsan için acı hep göğüs kafesinde duran kalp gibi hayatın kafesi içinde olacaktır. Ama insan bunca acıya karşı direnmeyi bilmelidir. Derler ya, karanlığın en yoğun olduğu zaman dilimi, aydın­lığın da başladığı noktadır, diye. Bu yüzden bunca çıkmaza, bunca müşkül duruma ve ümitsizliğe sebep olacak ne kadar çok şey varsa da, yani ne kadar çaresizliğe ve çıkmaza girmişsek, ne kadar düzelmesi zor duruma düşmüşsek, gene de Sezai Karakoç’un dediği gibi: “Neyse ki yarın var/ Umutların en sevdiği gün.” Bu yüzden bir yanımız acı, keder ve gam olsa da bir yanımızın şad olması için daima umudumuz olması gerekir. Yoksa hayatın kendisi çok ağır ve yükü insanın taşıyabileceğin fazladır.

Bior Tarım Ürünleri

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu