Göklerden Gelen Emir Diyor Ki…
Bu halk var ya…
Yıllar geçtikçe, ülkemiz zenginleştikçe, yaşam kalitesi arttıkça; onlar dün olduğu gibi bugünde ülkenin nimetlerinden, zenginin kestiği tırnak kadar bile yararlanamadılar.
Her iktidar kendi zenginini yaratırken, yiğit ve fedakâr Anadolu insanına zırnık bile koklatmadılar. Milli gelirden pay vermediler.
Nedense zenginlik hep zenginlere düştü, yoksulluğa şükretmek yoksul halka düştü.
Sömürücü zenginler ve halktan yana olmayan siyasetçiler tarafından her zaman mertliğin enayisi sayıldılar.
Çünkü zenginin kanunları vardı yoksulun kaderi..
Bundan dolayıdır ki onlar bu ülkede her zaman, “zamanın dışına” itildiler. “Vefasızlığın” adını “zamansızlık” koydular. Sabırla bekliyorlar..
Ülkenin toprak ağaları, onların topraklarını çaldı, O çaldığı topraklarda onları maraba yaptı, köleleştirdi. İktidarlar kendileri için lazım olacak oylar için maç seyreder gibi yoksul halkın yoksulluğunu seyrettiler.
Eskiden toprak ağaları köyde köylünün kanını emiyordu şimdi şehirlerde milletin kanını emiyorlar. Her tarafı betona boğarak daha doğmamış bebeklerin hakkı olan doğayı ve yaşama ait ne varsa yok ediyorlar.
Milletin içinden çıkan bu kan emici sülükler yetmezmiş gibi Kataristandan, Arabistandan, Avrupaistandan falan ithal vampirler getirtilerek milletin kanı peşkeş çekilmekte. Bunlar Türkiye’nin yaşanılabilir kaynaklarını ele geçirdikçe buna “kalkınama ve şahlanma” diyenler bu yağmanın halk tarafından alkışlanmasını istemekteler.
Bu vatan için canını veren bu halkın büyük çoğunluğunun bu topraklarda kendilerine ait bir mezar yerleri bile olmadı.
Yoksulluktan borçlanıp bitap düşüp, bankalara kredi diye koşan bu halk devletin yasal eliyle bankalara soydurulmaktadır. Biliyoruz eskinin eşkıyaları bankaları silahla falan soyardı şimdi bankalar halkı devlet desteğiyle soymaktadır.
Bunlar var ya, doğmamış çocuklarımızın bile kanını emdiler.
Bu halk var ya…En ufak bir depremde bile yoksulluğun kerpiç evlerinde, onurlu bir ölüme selam durdular… Bodrum katlarında yağmur suları ile boğulup bu vatandan alacaklı gittiler.
Yenik düştüler maden ocaklarında, traktör kasalarında, taşra yollarında, rezidans inşaatlarında, yıkılıp düştüler birer birer.
Bir masal kahramanının başının onurla yana yıkılışı gibi…
Kalanlar sadece acılarını yüreklerine gömdüler ve aynı kadere yürüdüler.
Şimdi ülkemizi bekleyen çok büyük bir depremin ayak sesleri yaklaştıkça bilim adamları avaz avaz “önlem alın felaket kapıda” dedikçe ne yazık ki bunu bizi yönetenler ne görüyor ne duyuyor.Her türlü felaketi önleyecek bir devasa bütçeyle yapılmasına niyetlenen fantezi kanal için “inadına inadına” kazma vuruldu, temeli atıldı ve bu yoksul halktan bunu alkışlamalarını istemektedirler.
Kendileri defalarca söylediler “Göklerden gelen bir emir var” diye.
Evet göklerden gelen bir emir var..
Ülkemizde her gün bir yerlerde irili ufaklı depremler olmakta..
Her sallandığımızda medya İstanbul depremini gündeme taşımakta..
Aslında o göklerden gelen emir diyor ki “Son olarak 1999’dan itibaren önlemler almanız için size süre verdim, akıl verdim, fırsatlar verdim. Siz ne yaptınız? Dağı bağı ovayı tarlayı betona boğdunuz. Ormanları yok ettiniz. Akarsuları kuruttunuz. Çürük binaları görmediniz. Her çürük binanın bir mezar olduğunu düşünmediniz. Olası bir depremde toplanma alanlarına bile AVM’ler diktiniz. Depremle beraber yaşamak ve deprem anında yapılması gerekenlerle ilgili eğitimden vaz geçtiniz. Yollar yaptınız köprüler yaptınız ama bir deprem anında onların bir işe yaramadığını göreceksiniz. Trafik tıkandığında, mahşeri kalabalık o yollara döküldüğünde sakın ‘neden’ diye sormayın. Sorularınız sizi bu hale koyanlar sorun.”
Göklerden gelen emir diyor ki “Halk yararına getirisi olmayan ancak para babalarının fantezisi olacak İstanbul Kanalı projesinden vaz geçin. İstanbul’da ve yüksek riskli deprem bölgelerimizde acilen önlem alın. Felaket yaklaşmakta…
Ali Galip Akyıldırım