Fuat SÜMELİYazarlarımız

Düşünce Ve Düşünmenin Mahiyeti

İnsan, varlığının başlangıcından itibaren diğer bütün canlılardan ayıran en önemli meziyeti düşünme olgusu olmuştur.

İnsan olmanın belki de en büyük alameti ve insanı gerçekte insan yapan spesiyalitesi; düşüncedir, düşünmektir, tefekkürdür, fikirdir, akletmektir. Bu yüzden düşünme ve düşünce olgusunun neticesini fiiliyata geçirebilen insanlar her alanda daha derin faaliyetler içinde olmayı başarmıştır.

Her dönemde kaliteli düşünen insanlar daha ilkeli bir konsepti hayatlarında tatbik edebilmişlerdir. Tarih boyunca düşünce kalibrasyonu düzgün ayarlayan ve düşünme fiiliyatını hayata tatbik eden toplumlar her zaman ilkeli bir düşünceye sahip olmayı başarmıştır.

Düşünmek enformasyon ve güçtür. İnsanı nesneleştirmekten obje olmaktan kurtarır. Nesneleşen insan tıpkı upuzun kökü kesilmiş bir çınar ağacına benzer. Hayat damarını söküp atar. Çerçöp olup, yok olur gider.

İnsan dünyayı düşünce sayesinde imar eder. Düşünmek insanı inşa ve mücadeleye götürür. Dünyanın öznesi olmayı düşünme sayesinde ancak gerçekleşir. Her şey düşünme ile anlam kazanır. İnsanın düşüncesi onun en büyülü sırrıdır. Aynı zamanda muhatabiyetin temel sebebi de insanın düşünme olgusudur.

Bugün çağ parametreleri içinde iktidarlar, güç sahipleri, otoriterler ve muhtelif oluşumlar düşüncenin güdümünde hareket etmeleri gerekirken ne yazık ki ideolojik bir çıkar düşünce yapısıyla kendi tebaalarını yönlendirirler. Kendi tuttukları, kucakladığı doğruları dışında bütün doğruları görmezden gelerek yok sayarlar. Muktedirler toptancı bir duruş sergileyip, kendilerinden olmayan ve kendileri gibi düşünmeyen her şeye anti-insanlık muamelesi gösterip onu kendince gayr-ı ahlaki olarak değerlendirir. Bu yüzden düşünme faaliyetinden en çokta güç sevdalıları nefret eder. Tarih boyunca muktedirler baskı, tahakküm ve egemenlik kontrolü için düşünme nimetini yasaklamıştır. Hegemonik güç sahipleri her devir düşünen bir toplumu örselemiştir. Çünkü nasıl aydınlığın olduğu yerde karanlık kayboluyorsa aynı şekilde düşüncenin olduğu yerde de aydınlık karanlığa doğru sirayet eder ve muktedirlik saltanatı sona erer, hak ve doğruluk galip gelir.

Kalitatif ve ilkeli düşüncenin ve duruşun olduğu her yerde evrensel insanlık ağacı büyür, gürleşir, değişir ve dönüşür.  Hak, hukuk, sevgi, adalet, özgürlük, vicdan, saygı ve insan onuru gibi olgular değer kazanıp anlamla bütünleşir. Fakat düşünmeyen, akletmeyen, sorgulamayan, ilkeli bir düşünce yolunda gitmeyen toplumlarda ve bireylerde insan olma onuru, adalet, hak, hukuk gibi insani vasıflar ve paha biçilmez değerler muktedirlerin, otoriterlerin ve gayr-ı insani odakların oyuncağı haline gelir.

İnsan bu değerli düşünce olgusuna ve nimetine sahip iken; aklına, bilincine ve beyninin hard diskine yükleyeceği misyon ve vizyona uygun hareket etmesi gerekir. Ancak bu doğrultuda sağlam bir akla ve düşünceye sahip bir hayat yaşayabilir. Amma velakin düşüncenin ve aklın mahiyetini; vizyonundan ve misyonundan çıkartırsa “üzerine pislik bocalar” gerçeği demirden bir tokat gibi çehresinde hissederler. Akabinde tahakkümcü, otoriter zihniyetlere ve oluşumlara maruz kalır. Unutmayalım; hak, hukuk, adalet, barış, insanlık, özgürlük ve insani onurunun görmezden gelindiği her alanda, her platformda mutlaka düşüncenin ve düşünmenin kurak kıtlık geçtiği yerlerde vuku olur.

İnsan ilkeli bir duruş ve sağlam bir düşünce mekanizmasıyla inandığı şeyi cesaretle savunduğu sürece dünya yaşanır bir yer haline gelir. Dünyada güzel çiçeklerin kokusu hissedilir ve böylece rengârenk doğa; barışa, güzelliğe, iyiliğe ve doğruya hizmet eder. Unutmamak gerekir ki yaşanır bir memleket, bir coğrafya, bir kozmos kurulabilmesi için insan onu düşüncesinde, kalbinde ve kendi anlam ve manasında araması gerektiğini bütün derinliğiyle içselleştirmesi gerekir. Başka bir açıdan, bu mana ve anlam varlığı şüphesiz sağlam bir düşünce ve düşünmekten geçer. Bu doğrultuda kaynayan bu öfke, bu şiddet, bu cehalet, bu doyumsuzluğun tasfiye olması için ancak kendini eleştiril düşünce süzgecinden geçirmiş bir insanlıkta vücut bulur. Bu eleştirel düşünce bugün bizlere insanlığın ortak evrensel faydası için bilimde, sanatta, felsefede, siyasette ne ürettiğimizi irdelememize fırsat doğuracağını unutmamamız gerektiğini söyler.

Ne yazık ki bugün yeteri kadar gelişim göstermeyen toplumlara baktığımızda düşünce adına maalesef yaprak kımıldamıyor. Yaprak kımıldayan yerlerde de düşünmenin bir ilkesi, kuralı, kaidesi, faydası, anlamı ve amacı fiiliyatta görünmüyor. Oysa insan hem insanlığın ortak paydası için hem de kendi selameti için düşünce üretmekten düşünce yolunda gitmekten uzak durmaması gerekir. Zira yeryüzüne baktığımızda istibdat, baskı, zorbalık, tahakküm ve despotizm ile yozlaşan toplumların genelinde düşünen bir topluluğun olmaması yüzündendir.

Düşünmeyen kişilerin algıları körelir, idrak rotasını kaybeder, aklı zihni çeler, bilinci dumura uğrar ve tıpkı kornea veya göz merceği dengesi bozulan kişi gibi hakikati bulanık görür.

İnsan için en önemli şey fıtratındaki insanlığını korumaktır. Ve bir yaşam boyu o öz temizliği ve o güzelim muazzam özelliği yaratıcısına ulaşma başarısını kazanmaktır. Evet, bu mücadelesi onu selamete kavuşturacaktır. Bu nedenlerle, yaptığımız her şeyi düşünce süzgecinden geçirelim, dolayısıyla düşünmeye gereken ilgi ve itibarı gösterelim. Hayatımızdan çıkartamayacağımız tek şey ilkeli bir düşünmeyi diri tutmaktır. Hatta öyle yapalım ki, bir mertebe daha ileri götürüp hayallerimizi olgunlaştırıp, tefekküre dönüştürelim. Günün muhasebesinde kazanan mutlaka bizler olacağız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu