Çanakkale Savaşlarında Doğruluğuna İnandırıldığımız Yanlışlar
Bu yazımda, ne gökten inen evliyalara, ne ayağından ateş çıkararak askerin yemeğini pişiren ermişten, ne de Allah’ın gönderdiği ve İngiliz askerlerini yok ettiği söylenen buluttan, ne de ayağını yere vurup su çıkaran ermişten bahsetmeyeceğim.
Bahsetmek istediğim;
İnançla, imanla, topu ve tüfeğiyle, başlarında dahi komutanlarıyla, savaş disiplini içerisin de kahramanca savaşıp zafer kazanan bir ordunun yoksulluk ve sefalet içerisinde bu zaferi kazandığının anlatılması ve bununla ilgili alakasız ve kaynağı belli olmayan sefalet fotoğraflarının her 18 Mart’ta sosyal medya da, yazılı ve görsel medya da paylaşılarak rahatsızlık yarattığını anlatmak istiyorum.
Birazcık tarih bilgimiz varsa, Osmanlı İmparatorluğunun her koşulda savaşa hazır olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Şartlar ne olursa olsun yine de askerini sefalete sürüklemeden cephede her türlü ihtiyaçlarını karşıladığını da biliyoruz.
Hatta her seferde seyyar hamamları bile yanlarında bulundurduklarını da biliyoruz.
Bunlara rağmen düşman kuvvetlerinin imkânlarının çok daha fazla olduğunu da biliyoruz.
Savaşın gerektiği yerde göğüs göğse sürdüğünü de biliyoruz.
Zaten Çanakkale Savaşı’nı ne kadar zorlu şartlarda kazandığımıza da dünya şahit…
O kahramanlarımız olmasa şimdi hangi ülkenin boyunduruğu altında inim inim inliyor olurduk, bilinmez.
Bu vesileyle şehit ve gazilerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum.
Ama ne yazık ki bu büyük kahramanlarımızı ve bir İmparatorluğu sefalet içerisinde göstermek vicdanları rahatsız etmektedir.
Özellikle her 18 Mart’ta veya milli günlerimizde Çanakkale Savaşı ile özdeşleşen bir “yemek listesi” var. Çanakkale’deki birliklerin iaşe günlüğünden alındığı iddia edilen bir yemek listesi… Pek çok öğün boş geçiliyor. Kuru ekmek ve üzüm hoşafından ibaret bu “ibretlik” liste, hepimizin yüreğini acıtıyor.
Aslında Genelkurmay ATESE (Askeri Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı) arşivlerindeki kayıtlarda Çanakkale Savaşı’nda askerlerimizin hiç açlık çekmediği gibi, onlara sık sık etli yemek verildiği, münferit olarak öğün atlamış birliklerimiz dışında, yemek sıkıntısının hiç çekilmediği belgelerle ortaya konulmaktadır.
Daha önce ki belgesellerde konuşturulan gazilerimiz bile yemek sıkıntısından bahsetmemişlerdir.
Nedeni ise, yukarıda açıklamaya çalıştığım Osmanlı İmparatorluğunun ordularının her zaman “düzenli bir ordu” olduğunun bilinmesidir.
Yani bu yemek listesinin Çanakkale ile bir alakası yoktur.
Bizim milletçe en büyük zaafımız, olayları dramatize ederek büyüklüğümüzü ve gücümüzü göstermek istememizdendir. Oysaki ordumuzu güçlü göstermenin yolu gerçeğin ifade edilmesinde saklıdır.
Diğer bir fotoğraf var ki akıllara durgunluk veriyor. Bir uçağın yanında iki pejmürde adam görüntüsü…
Ve bunların asker olduğu, zor şartlar altında savaştıkları falan hikâye şeklinde anlatılmakta milletimiz buna inandırılmaktadır.
Allah aşkına Çanakkale de savaşan askerlerimizin, komutanların fotoğraflarda ki kıyafetlerine bir bakın. Hepsi temiz ve düzenli. Öyle pejmürde bir askere rastlayamazsınız. Çünkü Türk askeri savaşa giderken aynı zamanda Allah’a kavuşmanın heyecanını taşımaktadır. Bundan dolayı da askerlerimiz elbiselerini de, çamaşırlarını da hep temiz tutarlardı.
Güya oğlunu askere yolcu eden oldukça fakir ve perişan bir ana ve yanında yine sefalet içerisinde bir gencin sözde askere yolcu ediliş fotoğrafı paylaşılmaktadır.
Bunun da Osmanlı vatandaşlarıyla bir ilgisi kesinlikle yoktur. Her eski veya eskitilmiş görselleri doğru kabul edecek olursak hiçbir zaman kendi gücümüze inanamayız.
Ergen çağında Çanakkale’ye giden 15’lileri hepimiz biliyoruz. Mekânları cennet olsun! Ama ilköğretim çağı çocuklarının fotoğraflarının da paylaşılarak bu çocuklar da Çanakkale de şehit oldular diye paylaşılması mantığın kabul edeceği bir şey değil. Mantığımızın kabul etmesinden de ziya de Osmanlı Devleti için asker toplamak sorun değildi. Zaten herkes askere gitmek için Askerlik şubelerine gönüllü olarak başvuruyorlardı.
Yani bu zihniyet “bakın işte biz bu savaşı böyle kazandık.Silahımız yoktu, çok fakirdik, yemek için ekmeğimiz yoktu, üstümüze giyecek giysimiz yoktu” gibi araştırmayan, okumayan fakat fakirlik edebiyatını sevenlere bulunmaz malzeme sunmaktadır.
Bilinmelidir ki, Çanakkale’de savaşan Türk Ordusu düzenli bir orduydu.
Her türlü ihtiyaçları karşılanıyordu. Elde olmayan şartlardan dolayı zorlukların yaşanması ordunun yokluk içerisinde olduğunu göstermez.
Türk ordusunun yüz yıllardan itibaren uzun süreli savaş deneyimi olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Çanakkale de bunlardan birisidir.
Orada dişe diş, göze göz göğüs göğse savaşan ve dahi komutanların taktiğiyle en güçlü orduları yenen ve zafer kazanan Mehmetçiğin ta kendisidir.
Mustafa Kemal Çanakkale Zaferinden sonra “ Ben Mehmetçiğin kanını, hakkını hiç kimseye yedirmem. Buna evliyalar da dâhildir. Çünkü orada savaşan ve şehit olanlar bu ülkenin genç askerleriydi. Binlerce şehidimiz, binlerce gazimiz bunun ispatıdır” demiştir.
Şehitlerimizi ve Hakkın rahmetine kavuşmuş gazilerimizi bir kez daha rahmetle anarken hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Mekânları cennet olsun!
Ali Galip AKYILDIRIM