Bakmak Ve Görmek
Duyular, insanın çevreyi tanımasında, anlamlandırmasında ve çeşitli işlevleri yerine getirmesinde çok önemli bir rol oynar. Herhangi bir duyusu problemli olan kişinin ne kadar büyük sıkıntı yaşadığını biraz da olsun biliriz. Sadece elektriklerin kesilmesi ile yaşadığımız çaresizlik bile, sürekli karanlığı yaşayanların ne kadar zorlandığı hakkında bir fikir verir bizlere.
Siz de bilirsiniz ki fizyolojik olarak, sağlıklı insan bakmadan duramaz. Görmenin zorunlu şartı bakmak’tır. Hepimiz bakarız. Ama ne kadar görürüz? Yahut ne kadarını? Bakmak, aslında gözle yapılan birşey değildir. Gözlerimiz sadece bir araçtır. Fizyolojik anlamda, görmenin gerçekleştiği yer beyindir, burada göz sadece bakma işlemini yapanın aracıdır.
Bakmak ve görmek aynı şey değildir. Bu nedenle, “göz bakar ama beyin görür” diye bilimadamlarının sık kullandığı bir tabir vardır.“Kör, görenlerin düşündüklerini görür. Görenler, körün düşündüklerini göremez.” demiş Özdemir Asaf, ne güzel de anlam yüklemiş sözlerine.
Yaşamak, yaşamı sürdürmek, anlamak için bakmak yetmiyor. Her koşulda bir de “görmek” gerekiyor. Görmek, bakmaktan çok, bakışa muhtaç aslında. Bakmak için göz yeterli gibi gözükse de, görmek için göz yeterli değildir. Bakan gözümüzdür, gören beynimizdir. Ama beynin görme işlevi, ruhun ve bilincin etkisiyle biçimlenir. Daha doğrusu görmenin detaylandırılması bilincin etkisiyle başlar, görenin anlam bulacağı şekilde tanımlanması ise ruhun etkisiyle biçimlenir.
Bakmak şahitliği, görmek ise derinliği ifade eder. Bakmak bilinçli çaba gerektirir. Bakmak bir göz hareketi, görmek ise bir şuur faaliyeti… Bakmak bir eylem, görmek ise fark etmek!
“Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?” diye sormuşlar Mevlana’ya. “Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Aralarındaki tek fark sensin” diye cevap vermiş.
Çokça bilinen ama üzerinde az düşündüğümüz konulardan biridir bakmak ve görmek arasındaki fark. Bir ressamın bizim baktığımız yöne bakarak göremediklerimizi çizmesi, bir fotoğrafçının her gün baktığımız bir yerin sıra dışı bir görüntüsünü yakalaması bizi hep şaşırtır. Bunlar en güzel örnektir bakmak ile görmek arasındaki farka.
Duyu organlarımız dış dünya ile aramızdaki tek fiziksel bağlantımızdır. Bakan kişi anlatır, gören kişi sorgular ve yorumlar. Bakınca kenardan tutarız, görünce iki elle sarılırız. Bakmanın üst seviyesi tanımaktır, görmenin ki ise yaşamak. Bakınca severiz, görünce hayran oluruz.
Bazen de atan kalbimiz yetişir, gözün görmeye yetemediğine. Görmek anlayabilmeyi gerektirir alemi. Kiminin kriz bulduğu yerde, kimi dünyaları aydınlatır. Olay aynıdır oysa. Aradaki fark, bakışın farkıdır, görmenin değil. Bakmaya iki göz yeter de, görmekse gözün derdi değil ki. Kalbi mühürlü olan, dört gözünü açsa ne olur ki?
Bakmak gözün işi gibi tanımlansa da fizyolojik olarak, görmek için ruhun, bilincin yüreğin desteğine ihtiyaç duyar beyin. İki gözün varsa ne âlâ bakarsın her şeye elbet. Görmek ise herkesin harcı değil.
Dinlemiş olmak için dinlemeyen, okumuş olmak için okumayan, görmüş olmak için görmeyen, duyularını tam anlamıyla kullanan, tüketmek kadar üretmeye de çaba harcayan bireyler olabilmek dileğiyle.
Kalp gözünüz açık olsun Can’lar.
AYFER ÖZDEMİR
Uluslararası Nlp ve Profesyonel Yaşam Koçu
Bilinçaltı ve Kişisel Gelişim Uzmanı
Astroloji Danışmanı