Akıl Ve İrade

Bugün modern dönemin çarkında bilhassa Müslüman dünyası toplumları maalesef müstakil duygu ve düşünceye, varoluşsal, anlam ve değerlere göre şekillenmediği için, otokratların kamçıları altında ya da her tür popülist kurnazlıklara veya ucuz hamasi söylemleri yaşamsallaştırıyorlar. Bu yüzden hakim modern epistemoloji tarafından kontratak geliştirme gücüne sahip değildir. Buna mukabil hem bilgi ve düşünce alanında hem kültürel ve entelektüel alanında hem de siyasi, iktisadi ve sosyal alanlarda edilgen ve nesne durumuna geliyorlar.
Günümüzde genel algıyı manipüle eden ve toplumun zihinsel tasavvurunun algoritmasını belirleyen gücün tahakkümüne karşı ne yazık ki savunmasızlık ve çaresizlik içerisinde bir yol haritasını bulmakta zorlanmaktadır. Bu tahakküme karşı sağlam bir irade, akıl ve bilinç ile ancak karşı gelinebilir.
Bugün Müslüman dünyasının genel tablosuna baktığımızda akıl, irade ve bilinç sorunu yaşadığını görüyoruz. Görünürde bu üçlü argümanı sağlayan mekanizmalar var ancak bireyi ve toplumu özgürleştiren bir özgürlükten bahsetmek çok zor. Zorunlu algoritmalar yoluyla toplumu istenilen doğrultuda rıza üretimine mecbur bırakıyorlar. Toplum da buna kendi özgür iradesi, aklı ve bilinci ile karar verdiğine inanıyor. Zaten bu mantığı sadece konformizmin ve popülizmin baskın olduğu kültürlerin etkisiyle ancak toplumu düşüncesizleştirebilirsin.
Hangi toplumda olursa olsun, bir toplumu düşüncesizleştirilmenin sonucu o toplumu zihinsel ve ruhsal anlamda bir nevi hurdaya çıkarmak anlamına geldiğini bilmek gerekiyor. Akıl, irade ve bilinç bazında mumyalanan toplumlarda, zihinsel bunalımlarla beraber eleştirel düşünce ve bilinç farkındalığı neredeyse imkânsız hale geliyor.
Birey için kendi aklı, kendi iradesi ve kendi bilinci çok değerli olmalıdır. İnsanın aklını iradesini yok eden şey taklit geleneğidir. Taklit geleneği kişiyi yok ettiği gibi toplumları da yok eder. Bugün aklını, düşüncesini ve iradesini kendi güdümünde oluşturmayan toplumlar gerek eylemsel olarak gerekse duygusal anlamında sefaletle sonuçlanan tablolara maruz kalabiliyor. Misal günümüzde kapitalist kültür birçok toplumu kendi güdümünde dönüştürüyor, yapılandırıyor, kontrol edebiliyor, yönlendirebiliyor, nesneleştirebiliyor… Birçok toplum bu sömürgeci dayatma baskısından, kendisine ait bir hayat tarzını inşa etmediği gibi kendisine ait bir epistemoloji düşünce hattıhareketini de oluşturmakta zorlanıyor.
Hangi toplum veya hangi kişiler olursa olsun müstakil, orijinal, ibdai bilgi ve bilinç üretme iradesine, ufkuna, birikimine sahip olmadığı sürece varlığını ve varoluşsal macerasını ölçüsüz ve mantıksız tutamaklar üreterek eksikliği örtbas etmeye çalışır. Örneğin Müslümanlar, bilim konusundaki keşif ve icatlar karşısında; “zaten kuranda yazıyor” diyerek kolay yollu bilgelik karizması yaratma repliğine başvurarak kendince kendisini bu başarı karşısında eziklik yaşamaması adına telkin etmeye çabalıyor. Bu bahane ne akıl ne fikir ne de terbiye ölçüsüne uyar. Bu yaklaşım kendini pragmatizme eden bir yaklaşımdan başka bir şey değildir. Madem kuranda yazıyor o zaman sen bulsaydın. Senin bulman daha mantıklı olurdu. Yok, böyle hazırlop anlayışı. Bakın bu yaklaşım sorunlu bir yaklaşımdan ötürü çıkarcılık ve derin ilkesizlikten kaynaklanan savrulmalar ve sürünmelerden başka bir şey değildir.
Konunun tekrar başına dönersek aklı, iradesi ve bilinci kendi değer ve ilkeleri çerçevesinde oluşturmamış bir toplum her koşulda yapısal edilgenliklere, bağımlılıklara ve teslimiyetçiliklere maruz kalır. Bu nedenle de hiçbir zaman ne kişisel anlamda bağımsızlıklarını neden tamamlayamadıklarını sorgular ne de toplumsal anlamda bağımsızlıklarını neden tamamlayamadıklarını sorgulayıp böyle bir derdin peşine düşer. Kendi hayatının pusulasına göre hareket etme yeteneğine ve iradesine sahip olamaz.
Unutmayalım kendisi olamayan insanlar, başkalarını taklit etmeden yaşayamazlar. İnsan nasıl kendisi olur? Kendi aklını, bilincini, iradesini kendisi oluşturmaya başladığında kendisi olabilir. Kendisi olabilen, kendini gerçekleştiren insanlar hayatlarının hikâyelerini kendileri yazabilirler. Bu yüzden üreten, sorgulayan, düşünebilen zihinlerin peşinde olmaya çalışın. Özgür düşüncenize kimsenin kıymık batırmasına müsaade etmeyin! Düşüncenizi gürleştirin ki özgürlüğünüz hayat bulsun.